Author admin

Üniversiteye giden ya da üniversiteye hazırlanan herkes geleceğin meslekleri konusunda oldukça meraklı. İlerleyen yıllarda hangi meslekler ilgi görecek hangi meslekler popülerliğini kaybedecek oldukça merak edilen bir konu olmakta.

Dünyada olan gelişmeler ve olan olaylar göz önüne alındığı zaman 1 Ocak 2021 herkes adına bir kırılma anı olacak. Tekerleğin bulunması gibi, otomobillerin yaygınlaşması gibi ya da atların bir anda kullanımdan kalkması gibi çok önemli bir geçişin tam eşiğindeyiz.

David Harvey New York Üniversitesi’nde çalışan oldukça başarılı bir öğretim görevlisidir. Harvey bizlerin bu geleceğinin nasıl geleceğini, aslın bizim yeni bir dijital dünyada yeniden nasıl yapılanacağımızı oldukça başarılı bir şekilde dile getirmiş ve anlatmıştır.

Bu nedenden dolayı gençler bugün üniversitede 2020 ve sonrası yıllarda mezun olacak öğrenciler aslında genetik alt yapılarına göre bakıldığında en az 60 yıl değer üretecekler. Eskiden emeklilik yaşı 65’e çıktığı zaman herkes bu karara tepki gösteren yürüyüşler yaptı dünyada. Ama artık bugün 87 yaş sonrası özellikle yaşlı kabul edilmekte.

Pandemi Süreci Öncesi Ülkemizin DNA Raporu

Ülkemizde pandemi süreci yaşanmadan önceki DNA raporuna bakarsak eğer ülkemizdeki yaşam yaşı 107’ye kadar uzamış durumda. Bu da Türkiye gibi gelişmiş olan ülkelerde artık yaşam yaşı 107 – 110 gibi görülmekte. O yüzden bugün 1990 öncesi doğanlar için bu yaş 107 iken 1990 sonrası doğanlar için ise bu yaş 110 ile 115 arasında olmakta.

Bu da bizlere uzun vadeli yaşam boyu eğitimi destekleyecek çalışmalara önem veriyor olmamızı gösteriyor. Bu anlamda dünyadaki akademik yapılarında ve kotalarında geleceğin meslekleri ve diğer konular ile alakalı değişikler meydana gelmektedir.

Geleceğin Meslekleri ve Sosyal Bilimler

Dünyanın gidişi ile gelişen ve değişen meslek kotalarında bazı sıkıntılarda ön plana çıkmakta. Bu konuda herkes biyoteknoloji, yazılım gibi alanlara yükleniyor. Bunun sonucu olarak da sosyal bilim alanlarında aşırı bir düşüş ve meslek olarak azalma görünmekte. Hâlbuki insanların okuduğu sosyoloji bölümünü nasıl şekillendireceği ile alakalı bir konu.

Eğer öğrenciler bu bölümleri 21. yüzyıl içerisinde uygun bir hale getirip şekillendirmeleri durumunda gelecekteki meslekleri konusunda oldukça rahat ederler. Bu oldukça önemli bir konudur. Özellikle kırmızı kraliçe diye adlandırılan bir etki vardır. Bu tabiattan alınmış bir etkidir. İnsanları dışarda tuttuğumuz zaman en büyük rekabet tabiattadır.

En iyi yumurtanın döllenebileceğini ve en iyi şekilde şekillenebileceğini, küçük balığın büyük balığı yediğini, en hızlı koşanın kurtularak yavaş olanın bir başkasına yem olduğunu bilmekteyiz. Bitkiler bile oldukça barışçıl durmalarına rağmen kendi iç yaşamlarında oldukça koyu bir rekabet içerisinde yaşamaktalar.

Ama bunların arasında sadece insan kendi rekabet halinden uzak kalarak kendi sevdiği işi yaparak ya da kendi değer üreteceği alanı oluşturduğu takdirde durum değişebiliyor. Bu zamanlarda insanlar çalışmış gibi hissetmiyor. İnsan gerçek anlamda değer üretebilecek bir alan oluşturabilmekte.

Buna örnek vermek gerekirse önümüzdeki dönemlerde özellikle insan davranışlarını, bilimini, sosyolojik intereaksiyon anlamındaki habituslarını iyi anlamamız gerekiyor. Bu ilerleyen dönemlerde oldukça etkili ve önemli bir nokta olacak.

Yapay Zeka ve Ekosistem

Bireylerin var olabilmeleri için ekosistem oluşturulması gerekmektedir. Bu alanda çalışmalar yapan akademisyenler öğrencilerine kendi sevdikleri alanları bulup insan bilimi açısından ekosistemleri anlayacak şekilde kendi değerlerini üretebileceği alanlar oluşturmaya çalışmaktadır. Eğer bu alanlar oluşturulabilirlerse yapay zeka döneminde en çok aranan ve bu anlamda da değer üreten kişiler ortaya çıkar.

İş Aramayın, İş Kurun!

Yapılan bu çalışmalar hem geleceğin meslekleri konusunda hem diğer konularda bizi bir noktaya götürmektedir. Başarılı akademisyen ve girişimcilerin de belirttiği şekilde gençler iş aramamalı bunun yerine iş kurmalılar. Birkaç arkadaş bir araya gelerek kendi start – up’larını oluşturarak bu anlamda çalışmalar yapabilirler.

Bu anlamda habitusları çok iyi anlamak, o habitusun içerisindeki değer zincirlerini ortaya çıkarmak ve mutlaka rekabetin getirmiş olduğu çılgınca stres ve bilinmezlikler arasında savrulmadan durmak çok önemli olacaktır. Bu konular üzerinde yapılan çalışmalar sırasında panik olma durumu kesinlikle olmamalıdır. Bunun yanı sıra değer zinciri içerisinde durmak ve bu zinciri kaybetmemek oldukça önemli.

Kişisel Gelişim

İş kurma sırasında insanlar için diğer önemli konulardan birisi ise bu projelerde ilerleyen zamanlarda yaprak gibi savrulabilirler. Bu anlamda gençlere, öğrencilere ya da işlerini kaybetmiş ya da kaybetmek üzere olan uzmanlara akademisyenler önemli önerilerde bulunmaktalar.

Hayatta kaybolmuş hissetmemek, stratejik anlamda yeteneklerini fark etmek ve yetenek geliştirmek akademisyenlerin iş kuran ya da geleceğin meslekleri konusunda fikir sahibi olmak isteyenlere önerdikleri altın önerilerdir. Aynı zamanda bu zamanlarda insanlar kendilerini korkudan uzak tutmalıdır. Büyüme anlamında insanlar kendilerini buluyor ve kendilerini geliştiriyor olmalıdır.

İnsan Beyni

Amerikalı ünlü Profesör Chomsky insanın bir şey bilmeden bile dilini geliştirdiğini yıllarca yine kendi gibi başarılı meslektaşlarına karşı savunan oldukça başarılı bir profesördür. Chomsky insan beyninin ne kadar mükemmel olduğunu dile getirerek bu anlamda insanın bir şeyleri duymadan ya da yaşamadan bile insanın içindeki gücün ne kadar kuvvetli olduğunu dile getirmiştir.

Bizler dijital anlamda yeni okuryazarlıklar kazanmış durumdayız. Zoom gibi Google gibi pek çok alanda artık insanlar yeni bir dil öğrenmiş ve geliştirmiş durumda. Tüm bunlarda özellikle dikkat edilmesi gereken konulardan biri ise yeni diller yeni beceriler kazandığımız bu dönemde insan beyninin gücüne inanıyor olmamız gerekmekte.

İnsan beyni yurtdışında geleceğin meslekleri ya da genel olarak tüm dünyada geleceği etkileyecek ve önem verilmesi gereken konulardan bir tanesi olarak dikkat çekmekte. Bu yüzden Stanford Üniversitesi içerisinde bulunan Silikon Vadisi bölgesinde antropologlar oldukça fazla bulunmaktadır.

Ülkemizde Sosyoloji

Ülkemizden bakıldığı zaman sosyoloji gibi alanlar burun kıvrılan ya da ilgi görmeyen alanlar olmakta. Ama kesinlikle bu bölümler bu kadar göz ardı edilecek bölümler değildir. Özellikle 21. yüzyılda dijital dünyanın değişim ve dönüşüm içerisinde bulunduğu dönemde kullanım tecrübesine dayalı yeni ürünler, yeni hizmetler ve yeni süreçleri oluşturacak olan konumlarda mutlaka ve mutlaka habitusu anlayabilen oradaki dinamikleri şekillendiren iyi antropolog ve sosyologlara ihtiyaç duyulmakta.

İnternet üzerinden geleceğin meslekleri listesi gibi konulara bakılarak yorum yapmak ya da tercihleri bu bölümler üzerine yoğunlaştırmak oldukça yanlıştır. Bu yüzden insanlar bölümleri ya da alanları ne olursa olsun günümüz çağına ayak uyduracak şekilde kendilerini geliştirmelidir.

Türkiye’de geleceğin meslekleri nelerdir ya da bu tarz konularda Doç. Dr. Gamze Sart’ın resmi internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca alanında uzman kişilerden bu konular üzerine bilgi almak için Gamze Sart YouTube Kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Pandemi süreci ile birlikte eğitim ve eğitim yaklaşımları konusunda değişime duyulan ihtiyaç daha da ön plana çıktı. Yaşadığımız çağda değişimler o kadar büyük bir hızla gerçekleşiyor ki; edindiğimiz bilgilerin kısa bir süre içinde bayatladığına şahit olabiliyoruz. 19. yüzyılın eğitim paradigmalarını geride bırakmamız gerekiyor. Klasik öğrenme biçimleri dijital çağın gereksinimlerini karşılamaya yetmiyor. Peki; eğitim yaklaşımları nasıl bir değişim izleyecek? Eğitimde nasıl bir adaptasyon sürecinden geçeceğiz?

Günümüzde hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin konumlarında farklılaşmalar söz konusu oldu. Bugün öğretmenlerden beklenen, ezbere dayalı ya da kitaba bağımlı bir eğitimin aktarıcısı olmaları değil; öğrenciye destek veren, öğrenciye dayanak olan, mentorluk görevini üstelenen bir konumda olması… Öğretmenin artık öğrencinin karşısında değil yanında olması isteniyor.

Öğrenciler somut işlemler döneminde yani 6-12 yaş arası dönemde fiziksel temasın olduğu bir ortama ihtiyaç duyuyorlar. Soyut işlemler dönemine girildiğinde yani 12 yaş sonrası dönemde ise eğitim teknolojilerini daha rahat kavrayabilecekleri bir süreç başlıyor. Bu noktada, dijital platformların devreye girdiği, zamandan ve mekandan bağımsız bir eğitim biçimi mümkün olabiliyor.

Eğitimde Nasıl Değişimlere Şahit Olacağız?

Geleceğin eğitim teknolojileri zamana ve mekana bağlı öğrenme ortamlarında, kitaplar, defterler ve yazılı sınavlardan ibaret ezberci sistemden oldukça uzak. Eğitimde bir süredir mobil kitapların kullanılması söz konusu ve mobil kitaplar yakın gelecekte çok daha yaygın şekilde kullanılıyor olacak. Sınavların yerini proje bazlı çalışmalar alacaklar. Derslerde videolar aracılığıyla öğrenme gibi yöntemlere başvurulacak. Kısacası eğitimde; ezbere dayalı olmayan, soran, sorgulayan, yaratıcılığın artacağı bir döneme giriliyor.

Bu noktada hem öğretmenlerin, hem velilerin en önemlisi de öğrencilerin bu değişime hazır olmaları gerekiyor. Öğrencilerin yeni eğitim platformlarına uyum sağlayabilmeleri büyük önem taşıyor. Bu yeni süreçte hareketli grafikler, dijital öykü, artırılmış gerçeklik gibi kavramların adını sıkça duyacağız. Örneğin; artık öğrenciler dünyanın diğer ucundaki bir derse online olarak katılabilecek, bir laboratuvara bilgisayarları aracılığıyla tek tuşla ulaşabilecekler.

Yetkinliklerin Artırılması Önem Taşıyor

2025’e kadar süreceği düşünülen bu değişim döneminde öğrencilerin hızlı öğrenme ve esnek öğrenme biçimlerine adapte olmaları önem taşıyor. Öğrencilerin bu süreçte farklı alanlarda yetkinliklerini artırmaları gerekiyor. Bunlardan ilki, teknik yetkinlikler. Yani öğrencilerin bilişim teknolojilerine hakim olması ve bu teknoloji iyi derecede biliyor ve kullanabiliyor olmaları gerekiyor. Bir diğeri; sosyal becerilerin, dijital platformlara aktarılabilmesi önem taşıyor. Bu noktada karma öğretim biçimleri elbette önem kazanıyor. Öğrencilerin online platformların yanında mekanı paylaşabildikleri ortamlarda da eğitim alıyor ve birlikte üretiyor olmaları gerekiyor. Bunun yanında kişisel yetkinleri geliştirmek de büyük bir öneme sahip. Konsantrasyon, motivasyon gibi alanlarda öğrencilerin kendilerini geliştirmesi hızlı öğrenme biçimlerini desteklemek anlamında önem taşıyor.

Eğitim Ritüelleri Yeniden Şekillenecek

21.yüzyıl kitapların yeniden yazılacağı, kuralların yeniden belirleneceği, öğrenim ritüellerinin yeniden şekilleneceği bir süreç olacak. Geleceğin eğitim teknolojileri, yeni eğitim yaklaşımları, öğrenim alanındaki değişimler gibi konular hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak istiyorsanız; Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Mutluluk, sözlük karşılığı olarak; saadet, bahtiyarlık, istenene eksiksiz olarak ulaşmaktan duyulan kıvanç anlamlarına geliyor. Kimi kaynaklarda “yaşam doyumu” kavramıyla birlikte kullanılıyor. Elbette mutluluk hakkında yapılan tek tanımlamalar bunlar değil. Şimdiye kadar mutluluğa dair sayısız tanım yapılmış ve mutluluk kriterleri her insana göre farklılık gösteriyor.

Mutluluk, insanlık var olduğu günden bugüne kadar üzerine en çok düşünülen ve fikir üretilen ve soru sorulan kavramlardan bir tanesi… Bu olgu, bir amaç mı yoksa bir araç mı? Maddi değerler mi insanı mutluluğa ulaştırıyor yoksa manevi değerler mi? Toplumdan izole yaşayan biri mutlu olabilir mi? Mutsuzluğu yaşamamış birinin mutlu olabilmesi mümkün mü?

Mutluluk Bir Yaşam Amacı Mı?

Kimi düşünürler insanın yaşam amacının mutluluk olduğunu ileri sürüyor. Buna karşılık; 19. yüzyılda filozof John Stuart Mill tarafından, mutluluğun doğrudan bir amaç olarak görüldüğünde mutlu olunamayacağı düşüncesi ortaya atılmıştır. Mill, asıl önemli olanın insanın gerçekten isteyerek yaptığı ve kendisini mutluluğa ulaştıracak şeylerin ne olduğunu keşfetmesi olduğunu savunmuştur. Bu noktada; Mill’in bilinçli farkındalık halinden söz ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Anlık Mutluluk Yerine Hayat Memnuniyeti

Mindfulness mutluluk kavramını değil memnuniyet kavramını ön plana çıkaran bir anlayış. “Happiness” değil “Contentedness” kavramını odak noktasına koyuyor. Mutluluk anlık hazlar neticesinde edindiğimiz bir duygu. Yediğimiz bir çikolata ya da izlediğimiz bir film bizi birkaç saatliğine mutlu ediyor olsa da yaşanılan bu mutluluk hali kalıcı olmuyor. Fakat; hayat yolculuğumuz sırasında gerçekleştirdiğimiz hedeflerden elde ettiğimiz kalıcı haz, memnuniyet duygusuna karşılık geliyor. Mindfulness’ın asıl odak noktasını bizi sıfır noktasında, dengede tutan içsel farkındalık ve bu farkındalık neticesinde ortaya çıkan memnuniyet hali oluşturuyor.

Düşüncelerinizi Seçmekte Özgürsünüz

Peki mindfulness hayat memnuniyetine ulaşmamıza ne gibi bir katkı sunuyor? Mindfulness zihnimizdeki kaygılardan uzaklaşarak yaşadığımız ana odaklanmamızı sağlıyor. Bizler yaşam şartlarının bizi bugün getirdiği noktada; yaşadığımız stres ve kaygıları zihnimizde tekrar tekrar canlandırabiliyoruz. Ya da kaygılarımız tamamen gelecekle ilişkili olduğu için kaygıdan kurtulmak son derece güç olabiliyor. Yani kaygılarımız, çoğu zaman zihnimizin geçmiş ya da geleceğe odaklanması neticesinde ortaya çıkıyor. Bilinçli farkındalık ise bize neyi düşüneceğimizi seçme şansı veriyor.

Bilinçli farkındalık iç huzuru ve dolayısıyla hayat memnuniyetini arttırmaya yardımcı oluyor. Memnuniyet duygusu ancak sahip olunanların farkına varılmasıyla elde edilebiliyor. Mindfulness ile ulaşılan bilinç düzeyi aldığımız bir nefesi gerçekten hissederek almamızı ya da yediğimiz bir yiyeceğin keyfini sonuna kadar çıkarmamızı sağlayabiliyor.  Bireyin, kendi içindeki gücün farkına varması, olumlu özelliklerini keşfetmesi, yetenekli olduğu alanlarda gelişimine katkı sağlaması öznel iyi oluş halini arttırmaya yardımcı oluyor.

Mindfulness, mutluluk ve memnuniyet gibi konular hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak ya da sorularınız için Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, web sitesini ziyaret edebilir ya da YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Ezberci Eğitim öğrencileri eğitmiyor aksine onları eğitim çerçevesinin dışında tutuyor. Bu görüş artık pek çok kesim tarafından kabul görüyor. Ezber; sözlük karşılığı olarak, bir sözü ya da yazıyı hiçbir eksiği olmaksızın anımsayacak ve yineleyecek şekilde akılda tutmak olarak tanımlanıyor. Ezberci eğitim ise; bu tanıma paralel bir şekilde; belirli bir amaç doğrultusunda, bilgilerin istenildiği zaman tekrar edilebilecek biçimde akılda tutulmasını sağlamaya yönelik eğitim şekli olarak ifade ediliyor.

Ezbere dayalı eğitimde bilgilerin kavranması ya da anlaşılmasından ziyade zihinde tutabilmek ve istenildiğinde bilgiyi aynı şekilde sunabilmek önem taşıyor. Öğrencilerin bilgiyi yorumlama, analiz etme gibi yetenekleri bu yaklaşımda oldukça geri planda kalıyor. Bu nedenle bilginin davranışa dönüşmesi ya da yaşamda uygulanabilir olması mümkün olmuyor.

Dijitalleşmenin Eğitime Etkisi

21.yüzyıl Dijital Çağ olarak anılıyor. Bu çağın temelini teknoloji oluşturuyor. Yaşadığımız yüzyılda insanlar ihtiyaçlarının büyük bölümünü dijital platformlar aracılığıyla karşılıyor. Bugün hayatımızın önemli bir bölümünü oluşturan teknolojik gelişmeler, eğitimde de değişime kapı aralıyor. Pandemi süresince yapılan online dersler, online atölyeler ve sınavlar da aslında teknolojinin eğitim anlamında geldiği noktayı ve artık hayatımızın tam da merkezinde yer aldığını gösteriyor.

Teknolojinin geldiği noktayla birlikte ezberci eğitim ve varlığını hala sürdüren geleneksel öğrenme biçimleri yavaş yavaş yerini yeni bir anlayışa ve yeni uygulamalara bırakıyor. Eğitimin hali hazırda var olan bir bilgiyi zihinden tutmaktan ibaret olamayacağı anlaşılıyor.

Eğitim 4.0

Tüm bu gelişmelerle birlikte hayatımıza giren yeni bir kavram var. Eğitim 4.0Eğitim 4.0 ezberci  anlayışının yerine dijital çağın bizlere sunduğu teknolojilerden faydalanmayı amaçlayan yeni bir yaklaşım. Kişiye özel, tecrübe temelli ve öğrencilerin yeni dünya düzeninde kendilerini var edebilecek biçimde eğitilmesini amaçlayan bir yaklaşım.

Bugün öğrencilerin pek çoğu bilgiye erişmek için dijital platformlardan yararlanıyor. Klasik öğrenme biçimleri yerini yeni teknolojilere bırakıyor. Artık öğrenciler okulda ve derslerde yalnızca kitaplardan değil; hareketli grafiklerden, dijital öykülerden, animasyonlardan yararlanıyorlar. Bu yeni yöntemler öğrencilere daha akılda kalıcı, zaman ve mekandan bağımsız, yoruma ve analize açık bir öğrenme deneyimi sunuyor. Eğitim 4.0 ile amaçlanan aslında tam da bu.

Öğrencilerin istediği yer ve zamanda öğrenme imkanına sahip olması büyük önem taşıyor. Dijital platformlar artık buna olanak veriyor ve eğitimi zaman ve mekandan bağımsız kılıyor.

Öğrenciler dijital platformlar aracılığıyla kendi öğrenme biçimlerine ve hızlarına uygun olarak bilgiye erişebiliyorlar. Eğitim 4.0’ın en büyük ve önemli farkı ise proje bazlı öğrenmeyi teşvik ediyor olması. Eğitim 4.0 öğrencilerin edindikleri bilgileri hafızalarında tutmaya çalışmak ya da kağıda aktarmak yerine uygulayarak, kalıcı olarak öğrenmelerine olanak veriyor. Proje bazlı öğrenme, öğrenciye edindiği bilgileri yaşamı içerisinde konumlandırma ve uygulama fırsatı da veriyor.

Ezberci eğitim yavaş yavaş etkinliğini kaybediyor ve dijital çağ karşısında yeniliyor diyebiliriz. Artık teknolojiyi ve bilimi ön planda tutmamız gereken, eleştirel düşünce, analiz ve yorumlamaya önem vermemiz gereken bir çağda yaşıyoruz. Yeni eğitim yaklaşımları, Eğitim 4.0, dijitalleşme gibi konular hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Bilinçli Farkındalık, bilinen diğer bir adıyla; Mindfulness, şimdiki zaman farkındalığı anlamına geliyor. Kısaca açıklamak gerekirse; an içinde hissedilen duygu ve düşünceleri ya da yaşanan olayları dikkatle ve yargılayıcı olmayan bir tavırla, izlemeyi ve kavramayı ifade ediyor. 70’li yıllardan bu yana, depresyon, stres, anksiyete, bağımlılık gibi problemlerin tedavisinde mindfulness uygulamalarına başvurulduğu; klinik psikoloji ve psikiyatri alanlarında bu yöntemlerden faydalanıldığı biliniyor.

İki Nefes Arasındaki Farkındalık

Gün içinde ne kadar mutlu olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Mutlu olduğunuz anların ne kadar farkına varabiliyorsunuz? Mindfulness, zihnimizdeki endişelerden kurtulmamıza yardımcı olur ve iç huzurumuzun artmasına yardımcı olur. İki nefes arasında farkındalıkla aldığımız bir nefes bile oldukça kıymetlidir.

Yapılan araştırmalar uzun süre yapılan meditasyon sayesinde, insanın normalden farklı bir biçimde dinlenebildiğini gösteriyor. İnsan dışındaki tüm canlılar; büyük bir fırtınanın ardından gelen sakinleşmeyle birlikte dinlenmeye de başlıyorlar. Yalnızca insanlar söz konusu olduğunda bu durum değişiyor. Çok büyük bir yorgunluğun, travmanın ya da çalışmanın ardından sadece 15 dakika sonra, gelecekle ilgili bir plan, vizyon veya farkındalık yoksa; insan beyninde dejeneratif hastalıklara (kanser, depresyon, alzheimer vb.) yol açabilecek bir biyokimya değişimi görülüyor. Bu bağlamda insan, andaki süreç içinde dünü bugünü ve yarınıyla birlikte var oluyor diyebiliriz. İnsanın süreç içinde var olma biçimi diğer canlılardan oldukça farklı… Bu noktadan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz; az öncede sözünü ettiğimiz gibi; insanın iki nefes arasında farkındalıkla aldığı bir nefes, uzun bir tatile oranla daha fazla dinlenmesine olanak verebiliyor. Bu sebeple; beyin sadece kendi içindeki varlığının farkına vardığında dinlenme gerçekleşiyor diyebiliriz. İnsanın yaşamında değişimin meydana gelmesi ancak Mindfulness ile yani bu farkındalığın gerçekleşmesiyle mümkün olabiliyor.

Primitif, Maymun ve İnsan Zihin

Mindfulness kavramını daha iyi anlayabilmek için primitif zihin, maymun zihin ve insan zihin kavramlarına hakim olmak önem taşıyor. “Primitif” sözcüğünün Türkçe karşılığı ilkel… Latincede “primus” , “ilk”, “önce” anlamlarına geliyor.  Maymun zihin; insan beyninin huzursuz, daldan dala ve konudan konuya atlayan yapısını ifade ediyor. Bu yapı insan zihninin anda kalmasını neredeyse imkansız kılıyor. İnsan zihin kavramı ise; beynin bilinçli tüm süreçlerini ifade ediyor. İnsan zihin anda kalmaya olanak veriyor. Anda var olurken gelecekle ilgili yol alabileceğimiz anlamlı ve bilinçli bir süreci de mümkün kılıyor.

Amigdala

Bu noktada, “Amigdala” kavramından bahsetmek gerekiyor. Amigdala, beyinde yer alan ve duygusal hafıza ya da duygusal tepkilerin oluşmasında rol alan bölgeyi tanımlıyor. Başta korku olmak üzere duyguların denetiminden sorumlu… Dopamin, noradrenalin ve adrenalin gibi hormonlar da bu bölgeden alınan uyarılar ile salgılanıyor. Amigdala, yaşadığımız olaylar karşısında panikle hareket etmemize sebebiyet verebiliyor.  Olaylar karşısında bilinçli bir farkındalıkla, sakince karar almamıza engel olabiliyor. Amigdala olmadan hiçbir memelinin hayatta kalması mümkün değil. Açlık, tokluk, cinsel içgüdü, korku, kaçma gibi duygular bu bölge tarafından kontrol ediliyor. Fakat; tamamen amigdala odaklı yaşamaya başlamak, anı kaybetmemize neden olabiliyor.

Bütün bu bilgilerin ardından şu an; durup bilinçli bir nefes alma ve içinde bulunduğumuz anın farkına varma vakti… Mindfulness (Bilinçli Farkındalık) hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Mindfulness uygulamalarında meditasyon önemli bir yere sahip. Ancak; mindfulness yani bilinçli farkındalık, meditasyonun çok daha ötesinde bir olgu. Mindfulness, bir derin düşünme ya da zihni düşüncelerden uzaklaştırma süreci değil. Aslında, mindfulness meditasyonu Budist bir anlayış olan Vipassana’ya dayanıyor. Vipassana’nın kelime karşılığı olarak “olduğu gibi görme” anlamına geliyor. Bedensel algı, düşünce ve duygulara odaklanıyor ve kişinin kendini gözlemlemesi ve kendini dönüştürmesini amaçlıyor. Kısacası mindfulness özel bir beceri gerektirmiyor.

Hayatın akışı içinde, anda durup kendimize bakmamız ve anın farkına varmamızı ifade ediyor. Kendimize sorduğumuz basit ama gerçek bir “nasılsın?” sorusu bile bu farkındalığa ulaşmak için bir adım olabiliyor. İbadet etmek, yazmak, resim yapmak, dans etmek gibi pek çok davranış bizim için bir çeşit meditasyon uygulamasına dönüşebilir ve anı yakalamamıza ve farkındalığa ulaşmamıza yardımcı olabilir.

Mindfulness: İçsel Farkındalık

Mindfulness yani Bilinçli Farkındalık, içsel farkındalık ve dışsal farkındalık olarak ikiye ayrılıyor. İçsel farkındalık tarafı, fiziksel, duygusal, düşünsel ve spiritüel olarak kendi içinde dörde ayrılıyor. Dışsal farkındalık tarafı ise, mikro odaklı ve makro odaklı olarak kendi içinde ikiye ayrılıyor. Bu noktadan baktığımızda görüyoruz ki; mindfulness kavramı yalnızca meditatif bir çalışmayı tanımlamıyor. İnsanın ekosistemiyle birlikte devreye alınmasını gerektiriyor.

Bu noktada, içsel olarak tanımladığımız farkındalık büyük önem taşıyor. İnsan ne zaman ki; fiziksel, duygusal, düşünsel ve spiritüel bedenini bütünsellikte netleştirip, belli bir noktada eşgüdümlü olarak dengelemeyi başarabilirse o zaman farkındalığa ulaşması mümkün olabiliyor. Bu durum sıfır noktası olarak adlandırılıyor. Mindfulness da aslında tam olarak bunu ifade ediyor. Pozitif ya da negatifi değil sıfır noktasını bulabilmek anlamına geliyor. İnsanın sıfır noktasında durabilmesini ve dengeyi sağlayabilmesini ve optimizmi gerçekleştirebilmesini ifade ediyor.

Bilincimiz Arttıkça Memnuniyetimiz Artıyor

Bilinç, farkındalık ve minfdulness seviyesi arttıkça memnuniyet artıyor. Burada altı çizilmesi gerek nokta ise şu; farkındalık ile “mutluluk” değil “memnuniyet” artıyor. Mutluluk anı iyi geçirerek elde edilebiliyor. Fakat hayat memnuniyeti; kendinizi sıfır noktasında tutarken belli bir yolu devam ettiren ve yol alınan bu süreç içerisinde gerçekleştirdiğiniz hayallerinizin hazzı neticesinde elde ettiğiniz bir duygu. Bu sebeple; “happiness” ile “contentedness” kavramlarını ayrıştırmak gerekiyor. Yani hayat mutluluğu ve hayat memnuniyeti arasındaki farkı iyi biliyor olmak gerekiyor. Birey, yüksek bilinç haline ulaştığında, sıfır noktasında varoluşu sürecinde bu ayrımın da farkındalığına ulaşabiliyor.

Mutsuzluk Sürecinden Memnuniyet Sürecine

Farkında olmak; konuşulmayan, çok derinde olanları da bilmek anlamına geliyor. Jean-Jacques Rousseau’ya göre bilmek; mutluluk değil mutsuzluk getiriyor. Fakat işte tam da bu noktada mindfulness kavramı devreye giriyor. İnsanın bu mutsuzluk sürecinden memnuniyet sürecine geçebilmesi için etrafında neler olup bittiğinin farkına varması gerekiyor.

İnsanın dünya için bir değer üretme kaygısı genlerine işlenmiştir. Var olduğumuz ilk andan itibaren bu değer ve farkındalık zinciri başlıyor ve yaşantımız boyunca adım adım ilerliyor. Bu yüzden de mutluluktan memnuniyete geçebilmek, anın farkına varabilmek ve kendimize odaklanmak şart. Mindfulness hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak istiyorsanız Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Son zamanlarda, özellikle son 5 yıllık süreçte, Stanford Üniversitesi diğer üniversitelere oranla daha fazla tercih edilmeye başladı. Bu kadar ön plana çıkmasının en önemli sebeplerinden biri ise elbette Silikon Vadisi… Son 20 yıllık süreçte Silikon Vadisi içinde yer alan firmalar dünyada önemli bir fark yarattı. Bu durum, üniversitenin öğrenci ve akademisyen profilinde de değişikliğe yol açtı. Peki; Stanford Üniversitesi’ne kabul almak zor mu? Başvuru süreçleri nasıl ilerliyor? Gelin birlikte göz atalım.

Başvurular Sırasında Nelere Dikkat Edilmeli?

Stanford Üniversitesi’ne başvuru oranları son 5 yılda büyük bir artış gösterdi. Daha fazla başvuru alan okullar elbette var. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles (UCLA) bunlardan bir tanesi… Ancak; üniversitelerin kabul oranları kıyaslandığında en düşük kabul oranının Stanford Üniversitesi’nde olduğunu görüyoruz. Üniversite, kabul sürecinde yalnızca öğrencinin not ortalamasıyla ya da sınavlarda elde ettiği skorlarla ilgilenmiyor. Asıl dikkat ettikleri öğrencinin ürettiği değer. Yani öğrencinin özgeçmişi ya da projeleri kabul sürecinde büyük bir etkiye sahip. Harvard Üniversitesi ya da Princeton Üniversitesi gibi bazı önde gelen üniversiteler, lise eğitiminde ilk %5 ya da %10’luk dilimde yer alan başarılı öğrencileri not ortalamalarını göz önünde bulundurarak kabul ediyor. Ancak Stanford Üniversitesi bunu tercih etmiyor.

Üniversitenin bu politikası SAT ve ACT sınavları için de geçerli. Genellikle ACT sınavı tercih ediliyor. Standardize testlerde aradıkları ortalama diğer üniversitelere oranla aslında daha düşük olduğu görülüyor. SAT ve SAT Subject için de bu durum geçerli. Matematik, fizik, kimya ortalama sonuçları diğer üniversitelere oranla daha düşük. Her üniversite gibi Stanford Üniversitesi de elbette İngilizce yeterlilik arıyor. TOEFL, IELTS’e oranla daha fazla tercih ediliyor.

Ne Zaman Başvuru Yapılmalı?

Stanford Üniversitesi iki ayrı dönemde başvuru alıyor. İlk dönem “Restrictive Early Action” olarak bilinen 1 Kasım dönemi; diğeri ise Ocak ayının ilk üç gününde gerçekleşen “Regular Decision” dönemi. Kabul oranı, Restrictive Early Action döneminde daha yüksek. Öğrencilerin genellikle aklına takılan sorulardan bir tanesi hangi dönemde başvuru yapmaları gerektiği… Aslında sorunun cevabı gayet net; eğer öğrenci istatistiki anlamda Stanford Üniversitesi’nin kriterlerini tutturuyor ise Restrictive Early Action dönemini tercih etmeli. Eğer tutturamıyorsa eksiklerini tamamlamak için Regular Decision dönemini beklemeli.

Burs Almak Mümkün Mü?

Eğer burs almak istiyorsanız, başvuru yaptığınız dönemde burs başvurunuzu da tamamlamanız gerekiyor. %100 burs imkanı yok gibi görünse de %100 burs almayı başarılan öğrenciler var. Eğer ailenizin maddi durumu yeterli değilse, farklı ve özel projelere imza attıysanız Stanford Üniversitesi, sizin için kapılarını burslu olarak açabilir.

Stanford Üniversitesi Adaylardan Ne Bekliyor?

Stanford Üniversitesi kendi bulunduğu toplumda ve dünyada fark yaratabilecek nitelikte öğrenciler arıyor. “Sosyal İnovasyon” oldukça önemli. Geçmiş yıllarda toplumsal anlamda değer üreten ve fark yaratan öğrencilerin üniversiteye kabul edildiğini görüyoruz. Türkiye’den kabul alan öğrenciler de sosyal inovasyon şemsiyesi altında fark yaratan öğrenciler…

Öğrencilerin dikkat etmesi gereken bir diğer konu ise başvuracakları bölümler… Stanford Üniversitesi’nde bazı bölümlere kabul almak oldukça zor… Bölümlerin kota ve kriterleri her yıl değişiklik gösteriyor. Bu yüzden öğrencilerin o yıl ne talep edildiğini araştırması gerekiyor. Stanford Üniversitesi’nde bölüm değiştirme imkanı bulunuyor. O yüzden girmek istediğiniz bölüme üniversiteye kabul edildikten sonra da geçiş yapabilme şansınız var.

Diğer üniversitelerle kıyaslandığında Stanford Üniversitesi, başvurular döneminde öğrenci seçimine en fazla zaman ayıran üniversite olarak göze çarpıyor. En çok dikkat edilen konulardan biri ise öğrencilerin yazdığı essayler ve öğrenciler hakkında yazılan referans mektupları… Bunlara ek olarak; öğrencinin sosyal medyadaki duruşu ve görünüşü de önem taşıyor.

Tüm bu talep ve koşullardan da anlaşılacağı gibi Stanford Üniversitesi’ne başvurmak ve kabul almak oldukça zor… Başvurunun sistemli ve stratejik şekilde yapılması büyük önem taşıyor. Başvuru yaptıktan sonra kabule kadar devam eden süreçte de dikkatli davranmak gerekiyor. Bu nedenle Stanford Üniversitesi gibi kaliteli ve seçkin üniversitelere başvurmak için uzman kişi ve kurumlara ihtiyaç var. Konu hakkında detaylı bilgi ve destek için Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Read More

Dünyanın en iyi üniversiteleri hangileri? Üniversite tercihi yaparken hangi listelere bakılmalı? Türkiye’deki üniversiteler bu listelerde yer alıyor mu? Nelere dikkat etmeli, nasıl tercih yapmalı? Gelin bu soruları birlikte yanıtlayalım.

Dünyanın En İyi Üniversiteleri Nasıl Belirleniyor?

Dünyanın en iyi üniversiteleri üç önemli liste ile belirleniyor. Bunların başında, Times Higher Education’ın (THE) her yıl yayımladığı liste geliyor. Times Higher Education’ı, QS (Quacquarelli Symonds) World University Ranking ve Şanghay Üniversitesi’nin oluşturduğu ARWU (Academic Ranking Of World Universities) takip ediyor. Özellikle Times’ın çıkardığı liste oldukça önemli. Peki; neden özellikle Times’ın listesi önem taşıyor. Çünkü; 21. yüzyılda üniversiteleri etkileyen inovasyon, üniversite-sanayi iş birliği gibi alanları ön plana çıkartıyor. Peki; neden diğer listelere değil de özellikle bu üç listeye bakmamız gerekiyor? Çünkü; bu üç liste, kriterleri açık ve bilimsel bir şekilde veriyor. Diğer listeler ise üniversitelerin reklam amacıyla kendilerini ön plana çıkarttıkları listeler olabiliyor.

Dünyanın En İyi Üniversiteleri Hangileri?

Peki; 2020 yılında dünyanın en iyi üniversiteleri hangileri? Listelere birlikte bakalım.

QS’in listesinde birinci sırada MIT (Massachusetts Institute of Technology) yer alıyor. İkinci sırada Stanford Üniversitesi, üçüncü sırada Harvard Üniversitesi, dördüncü sırada Oxford Üniversitesi ve beşinci sırada Caltech (California Institute of Technology) yer alıyor. Times’ın sıralaması QS’e göre biraz farklı… Times Higher Education’ın ilk sırasında, Oxford Üniversitesi, ikinci sırada Caltech, üçüncü sırada Cambridge Üniversitesi, dördüncü sırada Stanford Üniversitesi ve beşinci sırada MIT yer alıyor. ARWU henüz 2020 listelerini yayımlamış değil ancak 2019 listelerine göre ilk sırada Harvard Üniversitesi var. Harvard Üniversitesini sırasıyla; Stanford Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi, MIT ve Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley takip ediyor.

Listeler Hangi Kriterlere Göre Oluşturuluyor?

Dünyanın en iyi üniversiteleri listeleri hangi kriterlere göre ve hangi metodoloji ile belirleniyor?

QS için en önemli kriter akademik tanınmışlık. Akademik tanınmışlık liste üzerinde %40 oranında bir etkiye sahip. Akademisyenlerin dünya çapında tanınır olması üniversitenin ön plana çıkmasında oldukça etkili oluyor. İkinci önemli nokta ise bu akademisyenlerin yayınları ve bu yayınlara yapılan atıflar. Bir başka önemli konu ise akademisyen başına düşen öğrenci sayısı… Öğrencilerin mentorluk ile başarı sağlaması ve iyi yerlere gelmesi QS için önemli bir nokta. Bir diğer önemli kriter ise; uluslararasılaşma… Peki; bu ne anlama geliyor? Uluslararası düzeyde öğrencilerin ve akademisyenlerin bir üniversiteye gelmesi ve üniversitelerin farklı ülkelerdeki üniversitelerle yapmış olduğu anlaşmalar QS’e göre bir başka önemli bir kriter…

Times için ise en önemli konu araştırmacıların ve akademisyenlerin sağlamış oldukları öğrenme ortamı. Times Higher Education, öğrencinin öğrenme ortamına birinci derecede önem veriyor. Akademisyen başına düşen öğrenci sayısı ve doktora öğrencilerinin lisansa olan oranı da önem taşıyor. Times’ı diğer listelerden farklı olarak önem verdiği bir diğer kriter ise üniversiteler için ayrılan ücret ve araştırmalar için ayrılan fonlar… Araştırmalar sonucunda elde edilen fonun kuruma aktarılma oranı. Bu özellikler Times’ın listelerinin oluşumda %60 oranında bir ağırlığa sahip. Tıpkı QS gibi, Times için de yapılan atıflar ve bu atıfların dünya çapındaki etkisi önemli bir kriter. Uluslararasılaşma düzeyi de bir o kadar önem taşıyor. Times Higher Education, farklı ülkelerdeki üniversitelerle yapılan anlaşmaları, yurt dışına giden ve yurt dışından gelen öğrenci ve araştırmacıları ve karşılıklı iş birliklerini değerlendiriyor. Times’ın listesini diğerlerinden ayıran bir başa konu ise üniversite-sanayi işbirliği sonucunda elde edilen gelirleri değerlendirmeleri… Üniversitelerin iş dünyasına sağladığı bilgi akışının neticesinde iş dünyasının elde ettiği gelir ile tekrar üniversitelere geri dönüş sağlaması Times için önemli bir nokta…

ARWU Listesi

Şanghay Üniversitesi tarafından oluşturulan ARWU en eski ve en yaygın kabul gören liste… Çünkü; pek çok üniversiteye göre doğru metodoloji ve şeffaflık gibi gerekçelerle ARWU oldukça güvenilir. ARWU, 1500 üniversiteyi değerlendiriyor ve 500’ü için bazı kriterler gözetiyor. Listelerdeki en önemli kriter diğer listeler için de önem taşıyan akademik tanınmışlık. Fakat; akademik tanınmışlık için Nobel Ödüllerinin sayısına bakılıyor. Sadece araştırmacıların değil mezunların Nobel Ödülleri de bu sayıya dahil… Alınan diğer ödüller de bir o kadar önem taşıyor. Kazanılan bilimsel başarı ARWU için oldukça önemli ve ilk göz önünde bulundurulan kriterlerden bir tanesi… İkinci olarak ise yapılan atıf sayısı… ARWU araştırmacıların dergilerde, yaptığı yayınlara bakıyor ve bunların sonucunda aldıkları atıfların da etkisini göz önünde bulundurarak bu listeyi oluşturuyor. ARWU’nun değerlendirdiği bir diğer konu ise, akademisyenin, araştırmasının sonucunda elde ettiği ekonomik değer. ARWU bunu özellikle ön plana çıkartıyor ve buna göre değerlendirme yapıyor.

Türkiye’deki Üniversiteler Listelerde Yer Alıyor Mu?

Times’a göre Türkiye’nin en iyi iki üniversitesi Sabancı Üniversitesi ve Koç Üniversitesi. Bu iki üniversite ilk 500’de yer alıyor. Bilkent, Boğaziçi ve Hacettepe Üniversiteleri ise ilk 550 içerisinde yer alıyor.  QS’te yer alan üniversitelerimiz ise şu şekilde: İlk 500’de 2 üniversitemiz var. Koç ve Bilkent Üniversiteleri. İlk 550 içinde ise Sabancı Üniversitesi, ilk 550 – 600 arasında Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ, 600 ile 650 arasında İTÜ yer alıyor. ARWU’da 2019’a kadar ilk 500’e giren üniversite, İstanbul Üniversitesi idi. 2019’da ise bu durum değişti. İlk 500’de Hacettepe Üniversitesi’ni yer alıyor. 500 ile 600 arasında Bilkent ve Dokuz Eylül üniversiteleri yer alırken, 600 ile 700 arasında ise Erciyes Üniversitesi ve İTÜ bulunuyor.

Neden Vakıf Üniversiteleri Ön Plana Çıkıyor?

Peki; bu listelerde neden vakıf üniversiteleri ön planda? Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi, bu üniversitelerin araştırma üniversitesi olarak araştırmaya çok daha fazla önem vermeleri. İkincisi nokta ise öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının gerçekten dünyanın önde gelen diğer üniversitelerinde olduğu gibi az olması. ARWU özeline bakıldığında ise tıp fakültelerinin daha ön planda olduğu üniversiteleri görüyoruz. Tıp fakültesi olması nedeniyle gelir elde edilmesi, üniversitelerin çok daha ön plana çıkmasına neden oluyor.

Türkiye’deki Üniversiteler Daha Ön Sıralarda Yer Alabilir Mi?

Peki; Türkiye’deki üniversitelerin birkaçının ilk 100’de yer alması hayal mi? Elbette değil. Özellikle son 10 yılda üniversitelerde önemli değişiklikler yapıldı. Devlet üniversiteleri arasından 15 üniversite seçildi ve araştırma üniversitesi olarak belirlendi. Böylelikle üniversitelerin önemli alanlarda araştırma yapabilmelerinin önü açılmış oldu. Bu araştırmalar sonucunda akademik tanınmışlık artacak, akademik tanınmışlığın artması ile beraber yayınlar artacak. Atıflar fazlalaşacak ve değer artacak. Sonuç olarak üniversitelerin bu listelerde üst sıralarda yer alması da mümkün olacak.

Bu listeler aslında her zaman vardı. Ancak; 2004 yılından sonra küreselleşmenin de etkisiyle listeler daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Üniversitelerin sıralaması önem taşıyor ama asıl önemli olan üniversitede üretilecek olan değer ve bireyin mutluluğu ile beraber kendi geleceğini oluşturması. Üniversite tercihi, yurt dışı eğitim, öne çıkan alanlar, mesleklerin geleceği ve geleceğin meslekleri, dünyanın en iyi üniversiteleri ve buna benzer pek çok konuda detaylı bilgi için Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Buhar gücünün kullanılmasına başladığı dönemde yaşanan değişim ne kadar farklı ise bugün Endüstri 4.0 ya da değişim için dijitalleşme de aynı şekilde gündem konusu olmuştur. Henry Ford’un ilk otomobil fabrikasında üretim bandını kullanması oldukça büyük bir farklılıktı.

Ford otomobil fabrikasının getirdiği bant sistemi ve Japon arabalarının devreye girmesi ve üretimdeki değişimi ile bu farklılık başka bir hale gelmiş oldu. Bunun tanı sıra Toyota firmasının inovasyon mantığı bugün üretimimizi tamamen değiştirdi.

Böylelikle üretim her koşul ve her ortamda her yerden takip edilmesi için bizlere imkan doğmuş oldu. Daha verimli daha üretken ve daha farklı şekilde artık üretim sağlanabilmekteydi. Aynı zamanda da müşteri ihtiyacına göre de yeni modellerin ve yeni tasarımların oluşturulması da sağlanmış oldu.

Endüstri 4.0: Küresel Üretim Rekabet Gücü

Deloitte 2013 yılında Küresel Üretim Rekabet Gücü raporuna göre geçtiğimiz 60 yılın endüstriyel güçleri üretim güç ve yetkilerini Çin, Hindistan ve Brezilyanın öncülük yaptığı yükselen ekonomilere kaptırmış durumda.

Yani batı devletleri yüzyıllardır elinde bulundurduğu ya da tuttuğu artık neredeyse kaybetme noktasında. Bununla mücadele etmek için 3 ana unsurda kendilerini geliştirmeye ihtiyaç duymaktalar. Bunlar ise şöyle

  1. Hız: Avrupa Devletleri ürünlerin artık pazara giriş sürelerini azaltmak istiyor.
  2. Esneklik: Aynı üretim hatlarının esnek, farklı ve kişiselleştirilmiş ürünlerin kullanımını kolaylaştırmak istiyor.
  3. Verimlilik: Daha az kas gücü ve girdiği ile yüksek kar elde etmek istiyor.

2011 yılında Hannover fuarında özellikle Almanya Devleti Endüstri 4.0 adında bir kavramı dile getirdi. Bu dile getirmenin en büyük sebeplerinden bir tanesi Almanya’nın otomotiv sektöründeki liderliğini korumak istemesi.

Japonya ise bu değişimi toplum olarak Endüstri 5.0 olarak isimlendiriyor. İngiltere 1. Sanayi Devrimini gerçekleştiren bir merkez olarak da 3. Değişim ya da 4. Endüstri Devrimi ismini kullanıyor.

Amerika Birleşik Devletleri Almanlara karşı pek bir dostane bakmıyor. Bu yüzden Endüstri 4.0 kelimesini kullanmaktan çekiniyorlar ve bu değişimi Dijital Değişim olarak tanımlıyorlar. İsmi ne olursa olsun bu teknoloji her türlü hayatımızın bir parçası olacak.

Endüstri 4.0 İçinde Hangi Teknolojiler Var?

Yani endüstri değişimlerinin içerdiği teknolojiler oldukça fazla. Fakat bunların arasında bazı noktalar ve ana başlıklar oldukça ilgi çekici ve birçoğunu kapsayacak şekilde. Bu teknolojilerin bir kısmı artık dünyada oldukça yaygınlaşmaya başlarken bazıları için ise henüz büyük adımlar atılmadı.

1 – Endüstri 4.0 ve  Siber Fiziksel Sistemlerin Gelişimi

Siber Fiziksel Sistem siber dünyanın içerisinde bilgi alışverişini yöneten ve buradaki verilerin takip işlerini gerçekleştirmeye yarayan sensorlar kullanılarak yapılan işlere verilen genel bir isimdir.

2 – Dikey ve Yatay Entegrasyon

Yani gerçek zamanlı bilginin tüm sistemlerden alınması ve yorumlanmasına verilen isimdir. Üretim süresinde ve aynı zamanda normalde parça olarak bulunan çözüm yollarının birbiri ile konuşabilmesi aynı zamanda da takip edilebilmesine yarayan teknolojidir.

3 – Endüstri 4.0 ve Otonom Robotlar

Çok sayıda robotların imalat sistemlerinde Endüstri 3.0’dan farklı olarak statik olarak değil dinamik bir şekilde, sürekli, her an ve iş yapan robotlar haline gelmesidir. Özellikle otonom robotların gelişmesi üretim ve imalat konusunda oldukça farklı bir nokta ortaya çıkaracak.

4 – Arttırılmış Gerçeklik

Sanal gerçeklik ve gerçeklik dünya tamamen iç içe giriyor ve özel gözlükler sayesinde sanal ortamda geliştirilen her sistem sayesinde gerçekteki sistemleri etkileyecek işlemleri yapabilme seçeneği sunuyor. Özellikle günümüzde oyunlarda arttırılmış gerçeklik son dönemlerin yükselen bir değeri olmakta.

5 – Nesnelerin İnterneti

Bu sistem adından da anlaşılacağı üzere her nesnenin internete bağlanabilmesi ile birbiri ile iletişim halinde olması demek. Bu sayede dünya üzerindeki tüm nesnelerin kontrolü ve fonksiyonel çalışması sağlanmış oluyor.

6 – Büyük Veri ve Analizi

Bu teknoloji oldukça karışık gibi görünen ama çok önemli bir teknoloji olarak dikkat çekmekte. Bu teknolojide toplanan bilgi kümeleniyor ve daha anlamlı bir şekle getirilerek aralarındaki ilişkiler tanımlanıyor ve daha derin bilgilere bu sayede ulaşılıyor.

7 – Bulut Teknolojisi

Veri depolama ve işleme başta olmak üzere her türlü aklınıza gelebilecek bilginin anında belirli bir şekilde korunması ve ulaşılmasına olanak sağlıyor. Telefon ve bilgisayarlarda 2015 sonrası için oldukça yaygın kullanılan bir teknolojidir.

8 – Eklemeli Üretim

Yani üretimde 3 boyutlu yazıcıların yaygın olarak kullanılması. Bugün özellikle yedek parçanın alındığı ya da yedeklenebilecek ürünlerin artık sıfır stok ile takip edilebilmesi mümkün. 3 boyutlu yazıcı teknoloji Çin başta olmak üzere artık dünyanın her yerinde yaygın olarak kullanılan bir teknoloji.

Zaten yaygın olan 3 boyutlu yazıcı teknoloji Endüstri 4.0 ile artık hem daha önemli hem de daha gelişmiş olarak karşımıza çıkmakta. Ülkemizde de bu konuda son 4 yılda büyük bir yönelme bulunmakta.

9 – Şebeke Güvenliği

Çok fazla verinin bulunduğu ve yine bir o kadar sensörün iletişim kurduğu sistemde sorunsuz işlemler yapabilmek neredeyse imkansız. Bu da daha zeki ve daha güvenli bir şebeke sistemi ihtiyacını bizlere sunmakta.

10 – Önleyici Bakım Uygulamaları ve Kalite

Makinelerin birbiri ile iletişim halinde ve insan kas gücünden uzak çalışmalarından dolayı doğabilecek olası sorunları önceden tespit edebilmek için ön görülen, tedbir alınması gerekilen ve endüstri yaşamının daha iyi hale getirilebilmesini sağlamak için var olmayı sağlayan bir sistem olarak dikkat çekiyor.

Yapay Zekânın Önemi

4. Sanayi Devrimi olarak tanımlanan 2008 sonrasındaki gelişim yapay zekâ ile farklı bir boyut kazanmış oldu. Yapay zekâdaki yetkinlik önümüzdeki yıllarda ülkelerin zenginliklerini ve hatta pozisyonlarını bile etkileyici bir rol alacak.

Endüstri 4.0 ya da istediğiniz şekilde bu sanayi devrimini adlandırın. Büyük bir değişim artık bizlere çok yakın. Bu devrimi yakalayamamanın maliyeti çok yüksek olacağını bilerek bu konuda adımlar atmamız gerektiğini unutmamalıyız.

Hem bireysel anlamda hem ülke olarak bu sanayileşmeyi yakalamak için çalışmalar yapmamız oldukça önemli. Bu konuda yapılacak araştırma ve çalışmalara birçok ülke çoktan başlamış durumda.

Read More

Hem üniversite döneminde hem de lise döneminde özellikle yurt dışı üniversiteleri yaz okulu hayatınızda birçok olumlu değişime yol açacaktır. Üniversiteler bir ile sekiz hafta aralığında yaz okulu seçenekleri sunmaktadır. Yurt dışı yaz okullarına başvurup eğitim almanız gelişiminiz ve eğitiminiz için bol getirisi olan bir deneyim olacaktır. Ancak getirilerinin yanı sıra hangi üniversitenin hangi derslerini tercih edeceğiniz konusunda da maksimum verimi alabilmek için stratejik davranılması gerekmektedir. Bu yazımızda bir yandan yurt dışı yaz okulu faydalarına değinirken diğer yandan neye göre program seçilmesi gerektiğini tartışacağız.

Yurt Dışı Yaz Okulu Faydaları

1. Alan Seçiminizi Kolaylaştırır

Lise döneminde yurt dışı yaz eğitimi üniversiteden önce size uygun olan alanı keşfetmenize sağlayacaktır. Dolayısıyla üniversite bölüm seçiminiz daha verimli bir hal alacaktır. Birkaç alan arasında kafa karışıklığı yaşıyorsanız lisedeyken yurt dışı üniversitelerine başvurarak yazın küçük bir üniversite simülasyonu deneyimlemeniz mümkün ve bir hayli yararlı.

2. Alanınızda Deneyim Kazanmanızı Sağlar

Üniversite dönemimde yazın yurt dışında eğitim almanız alanınızda farklı bilgiler edinmenizi sağlayacaktır. Sizin dışınızdaki diğer üniversiteleri tanımanızı sağlayarak ufkunuzun genişlemesine imkan oluşturmak için yurt dışı yaz okulu bulunmaz bir fırsattır. Üstelik uygulamalı bilimler alanında ilerliyorsanız yurt dışı üniversitelerinin laboratuvar çalışmalarına katılmanız alanda sizi farklı kılacak bir deneyim sağlayacaktır. Bu deneyim yoluyla iş ve yüksek lisans başvurularında bir adım önde olacaksınız.

3. Özgüveni Arttırır

Özellikle lise döneminde özgüvene sahip olmak üniversiteyi daha verimli hale getirir. Lise döneminden yurt dışında üniversite bazlı bir eğitim almak sizi üniversitede daha rahat hissettirecek, kendinize olan güveninizi arttıracaktır. Üniversite yıllarında edinilen yurt dışı yaz eğitimi deneyimi ise kendi alanınızda kendinizi daha yeterli hissettirecektir. Farklı ülkelerin ve üniversitelerin kültürleriyle mutlaka eğitim sistemi de değişim gösteriyor. Bu değişimi deneyimlemek alanınızla ilgili farklı, yaratıcı bakış açıları kazandıracaktır. Kazandığınız yeni bakış açıları da alana dair sizi yetkin hissettirecektir.

Yurt Dışı Yaz Okulu Programı Nasıl Seçilmeli?

Eğer lisedeyseniz ilerde okumayı düşündüğünüz alanlarda yurt dışı yaz okulu ders seçiminiz üniversitede okumak istediğiniz alana karar vermenizi kolaylaştırır. Eğer üniversitedeyseniz spesifik olarak alanınızın hangi konularıyla ilgiliyseniz o konuyla ilgili dersler seçmeniz önemli. Alanın hepsine hakim olamazsınız. Örneğin psikoloji alanındaysanız sosyal psikoloji mi ilginizi daha çok çekiyor ya da gelişim psikolojisi mi? Hukuk okuyorsanız alanda hangi konuda uzmanlaşmak istiyorsunuz? Aile hukuku mu icra hukuku mu ya da bambaşka bir alan mı ilginizi çekiyor? İlgi alanınızı daraltarak hep aynı yönelim üzerine deneyimler edinmeniz iş hayatı ve geleceğiniz için sizi daha ileriye taşıyacaktır. Spesifik bir alanda uzmanlaşmak önemli. Bunun yanında farklı hocalardan yurtdışında ders almanız, sizi uzmanlaşmaya adım adım yaklaştıracaktır.

Yurt Dışı Yaz Okulu için Üniversite Seçimi

Diğer bir yandan yurt dışı yaz okulu olarak seçeceğiniz üniversite de mühim bir konu. Stanford, MIT, Harvard, Columbia üniversiteleri alanında uzman hocalarla kuşkusuz sizde değişim yaratacak üniversitelerdir. Bunun dışında ilerlenmek istenen alanla birlikte gelecek hedeflerine yönelik seçimler yapılması en mantıklısı olacaktır. Üniversitelerin akademik kadroları inceleyerek hedefinize uygun hocalara ulaşıp laboratuvar çalışmalarında gönüllü görev alma talebinde bulunmak alternatif yaz okulu seçeneğidir. Yazınızın 8 haftasını yurtdışı eğitimleriyle, sizi geliştirecek fırsatlarla donatmanız geleceğinizi pozitif yönde şekillendirecektir.

Bu konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki Youtube videomuzu izleyebilirsiniz.

Read More