Son zamanlarda mindfulness nedir sorusu sıklıkla karşılaşılan konular arasında yer almaktadır. Sonuç olarak bizler de değişimin kendisi olarak ona ayak uydurmamız gerekmektedir. İçerisinde bulunduğumuz bu dönem tam olarak bu durumu gerekli kılmaktadır. Bu nedenlerden ötürü değişimin kendisi olabilmemiz için bu süreç içerisinde aktif rol almamız gerekli görülmektedir. Bu değişimin kendisi olabilmemiz için kendi yaşamımıza da bütünsel olarak bakmamız lazım gelmektedir. Yaşamımıza bütünsel olarak bakmamız bu değişim sürecinin bir parçası olarak önemli rol oynamaktadır.
Mindfulness nedir sorusunun açılımında esasen değişim yönetimi kavramı yer almaktadır. Burada sadece olanı anlamak yani var olan durumda bilincin bütünsel olarak işlevini anlamak değildir. Aynı zamanda öncelikli olarak kendi yaşamımızda kendi sonsuzluğumuzun içinde gerçekten yaşamımızı tekrardan oturup düşünmeye ve tasarlamaya ihtiyacımız olmaktadır. Yaşamımızın bu değişim süresinde zihin temelleri çalışmalarında en çok üzerinde durulması gereken konular bulunmaktadır. Bu konuların ilki; ‘Ben’ duruşunu sergileyerek empatimizi ve kendimizi öncelik haline getirmemiz yer almaktadır.
Kendimizi merkez haline getirerek öncelikle ne istediğimizi, ne şekilde bir yaşam istediğimizi görüp değerlendirmemiz ve bunun içinde kendimizi küçük testlere tabi tutarak ilerlememiz gerekmektedir. Yapılacak olan bu testlerden kasıt süregelen bir düzen ile ilerlemektense ters mühendislik yaparak geriden ileriye gelme şeklinde yapılması daha mantıklı olmaktadır. Önce anlamak sonra büyütmek ve en son olarak da pratik yapmak yerine işe pratik ile başlamak daha sağlıklı sonuçlar vermektedir. Değişimin bir parçası olan mindfulness nedir sorusu da tam olarak bu durumlara açıklık getirmektedir.
Mindfulness Nedir? Değişim Yönetimi Nasıl İşlemektedir?
Değişim yönetimi içerisinde yer alan 1: understand, 2: explore, 3: deliver kavramları yer almaktadır. Ters mühendislik mantığı ile bu sistem içerisinde 1, 2, 3 sırası ile gitmektense; 3, 2, 1 mantığı ile sonuca ulaşmak daha yerinde olacaktır. Yani yaşamımızı sıralandırılmış olan bu sistemle değil de, kendi yaşamımızla ilgili olarak alınan mikro ve makro kararlarla ilerlenmektedir. Makro seviyeye geldiğimizde neyi vereceğimizi yani vericiliğimizi tekrardan iyi düşünerek yapılandırıyor olmamız gerekmektedir.
Bugün gelinen süreçte mindfulness nedir sorusu çok komplike bir kavram olduğundan sadece üstünkörü üzerinden geçmek oldukça faydasız bir durum olacaktır. Özellikle 2020 yılında sağlık çalışanlarının beyin çalışmalarını yapan bilim insanlarının yaptıkları çalışmalar önemli noktalara gelmiştir. Bu süreç şunu gösteriyor ki; bireyin vicdanında ötesinde şefkatle olan vericiliği ile süreç içerisinde yaşamın tekrardan yapılandırılmasında oldukça etkili olmaktadır.
Değişimin Birey Üzerindeki Etkileri
Birey ne zaman ki kendi için var olursa ve aynı zamanda kendine ne kadar şefkat gösterirse hem kendine hem de başkasına vericilikte bulunmaktadır. Birey hem kendisi için hem de başkaları için vericilikte cesaret gösterdiğinde ve bu şekilde hareket ettiğinde insan beyninde de müthiş bir değişim meydana gelmektedir. Tüm bunlara bağlı olarak birey iletişime geçerek farklılığın bir parçası olma durumuna gelmektedir. Mindfulness nedir sorusu ile bireyler farkındalığı kendilerinde başlatarak diğer bireylere de aktarma başarısını gösterebilmektedirler. Bu nedenle kendinizi değiştirmeye başlamama noktanız evinizde değil, bilakis başkalarına şefkatle destek olurken ortaya çıkmaktadır.
Şefkatle verilen destekler sayesinde mindfulness: değişim çok hızlı bir şekilde yayılmakta ve ölçülmektedir. Özellikle İstanbul Üniversitesi’nde sağlık çalışanları ile ilgili yapılan çalışmalar gerçekten orada bulunan vericiliğin bireylerdeki farklılaşmayı gözler önüne sermektedir. Bunun sonucu olarak da farklılaşmanın farkında olan sağlık çalışanlarının farkında olmayanlara nazaran yeniliklere sebebiyet verdiği gözlenmektedir. Son olarak mindfulness nedir sorusu bu dönemin en önemli sınırlarının 1: understand, 2: explore, 3: deliver şeklinde değil de; 3: deliver, 2: explore, 1: understand olarak bütünselliği koruyarak değiştirilmesi şeklinde yapılanmaktadır. Bu kavram farklı kavramları beraberinde getirmektedir.
Ülkemizde üniversite sınavından sonra öğrenciler üniversite türleri konusunda bir sıkıntı yaşamaktalar. Sınavdan sonra öğrenciler bölüme göre mi yoksa üniversite ismine göre mi tercih yapmaları konusunda hep bir ikilemde kalmaktalar. Bu konuda öğrencilere ise asıl önemli olanın kendileri olduğu hep belirtilir.
Öğrenci hangi üniversite okuyorsa en iyi üniversite odur. Önemli olan üniversite isimleri ya da bulundukları yerler değildir. Öğrenciler bu konuda üniversitelere değil kendilerinin nerede olduklarına bakmaları gerekmektedir. Büyük denizde küçük balık olarak kaybolmakta, büyük denizde küçük balık olarak kendilerini ön plana atmakta öğrencilerin elinde olan konulardır.
Üniversite Türleri Arkasına Saklanmayın
Üniversite türleri ya da üniversite markalarının arkasına saklanmak öğrencilerin ilerleyen dönemlerde sıkıntılar yaşamasına sonuç doğurabilir. Markaların arkasında durmaktan öğrenciler kaçınmalıdır. Üniversiteler giyilecek bir kıyafet gibi değerlendirilmemelidir. Üniversite isimleri ya da markaları artık ülkemizde insanların arkasına saklanacağı bir şey değildir.
Üniversiteler lise gibi değildir. Üniversiteler öğrencilerin kendi yapısına göre seçmeleri gereken bir eğitim öğretim yeridir. Öğrencilerin yanlış üniversite ve bölüm seçimleri öğrencilerin ilerleyen dönemlerde işsiz kalmasına ya da mesleklerinde sıkıntılar yaşamasına sebep olabilir. Aynı zamanda yanlış ortam ve yanlış zamanda öğrencilerin üniversite hayatlarını etkileyen bir etkendir.
Harvard Üniversite buna verilebilecek en iyi örnektir. Harvard’da okumak tüm öğrencilerin hayalidir. Fakat Harvard Üniversitesi’nde okuyan pek çok öğrenci günümüzde işsiz olarak dolaşmaktadır. Bunun sebebi okulun başarısız olması değil, öğrencilerin yanlış bölüm ya da yanlış ortam seçimleri ile alakalıdır.
Üniversite Çeşitleri
Hem ülkemizde hem de dünyada üzerinde bazı benzer üniversite çeşitleri vardır. Bunlar 4 ana başlık altında toplanabilir. Yani dünya üzerinde binlerce üniversite olmasına rağmen bunlar 4 tip olarak sınıflandırılmaktadır. Bu çeşitler öğrenci sayısına ya da öğrenim şekline göre şekillenmiştir.
1 – Çok Büyük Üniversite Türleri
Çok büyük üniversiteler öğrenci sayısı çok olan üniversitelere verilen bir isimdir. 40 binden başlayarak 200 bine bile çıkabilen öğrenciye sahip üniversiteler bulunmaktadır. Bu üniversitelerde öğrenciler sınıfa girdiği zaman 1,500’e kadar çıkabilen bir topluluk ile birlikte ders dinlemektedir. Bu sayılar ülkemizde de yurtdışında da üniversiteler içerisinde de bulunmaktadır.
Kimi öğrenciler bu kalabalık grupta daha başarılı olurken kimi öğrenciler ise bu üniversitelerin kalabalık olmasından rahatsız olarak başarılı olamayabilir. Bu öğrenciler bunun yerine daha az nüfusa sahip olan üniversitelerde daha başarılı olabilirler.
2 – Araştırma Üniversiteleri
Bu üniversiteler aynı zamanda AR – GE üniversiteleri olarak da adlandırılmaktadır. Bu üniversitelerde her 3 öğrenciye bir hoca düşmektedir. Bu üniversitelerin dikkat çeken bir noktası ise öğrenciler öğretmenleri ile eğer ters düşerse okullarının ciddi anlamda sıkıntıya düşmesidir. Amerika’da bu tarzdaki Kaliforniya Üniversitesi’ne giden 10 kişiden sadece 1’i mezun olmuş durumda. Sebebi ise öğrencilerin ve hocaların tamamen ters düşmesidir.
Bu üniversiteler genel olarak kapalı ve uzak yerlerde olmaktadır. İngiltere ve ülkemizde buna benzer çok fazla araştırma üniversitesi bulunmaktadır. Bu tarz üniversiteleri tercih eden öğrencilerin kendilerini iyi bilmeleri gerekmekte. Yoksa araştırma üniversiteleri gibi az sayıda öğrencinin bulunduğu üniversitelerde başarılı olmak her öğrencinin başaracağı bir durum değildir.
3 – Halkla Beraber Olan Üniversiteler
Bu üniversiteler genel olarak ilk 2 yıldan sonra öğrencilerin halk ile iç içe beraber olduğu üniversitelerdir. Yani hemşirelik, tıp ve diş hekimliği gibi bölümler bunlara örnek olarak verilebilir. Hayatı boyunca çalışıp çabalayıp tıp bölümünü kazanan bazı öğrencileri kan tuttuğu için pişman olmakta. Bu yüzden de kazandıkları bu bölümden oldukça şikayetçi olmaktalar.
Bu ve benzeri durumların olmasının sebebi ise öğrencilerin kendilerini tamamen bilmiyor ve tanımıyor olmasıdır. Öğrenciler bölümleri tercih ederken kesinlikle kendi kişisel özelliklerini bilmeli ve neleri yapabilirim neleri yapamam gibi başlıca sorulara cevap vermelidir.
4 – Sanayi İşbirliği Üniversiteleri
Bu üniversiteler ise hemen yanında teknopark olan üniversitelerdir. Bu teknopark içerisinde zaten üniversite hocalarının hali hazırda şirketleri olmakta. Buna en iyi örnekler Amerika’da ve Almanya’da bulunan üniversiteler gösterilebilir.
Üniversite İsmine Göre Tercih Yapılmamalı
Üniversite türleri için bakılırken öğrenciler sadece üniversitelerin ismine bakmamalıdır. ODTÜ, İTÜ ya da Boğaziçi gibi üniversitelerinin sadece ismini göz önünde bulundurup kendini tanımadan bu üniversiteyi tercih eden pek çok öğrenci hem iş bulma konusunda hem de kariyer ilerlemesi konusunda oldukça büyük sıkıntılar yaşayabilir.
Öğrenciler bu tercihleri yaptıkları sırada kendi karakterine ve kendi özelliklerine uyan üniversiteleri dikkate almalıdır. Kendisini iyi tanıyıp üniversite tercihini de bunu göz önünde bulundurarak yapan pek çok öğrenci hayatlarının geri kalanında oldukça başarılı ve kolay bir iş hayatına sahip olabilirler.
Bölüm Tercihleri
Bölüm tercihleri de öğrencilerin aynı üniversite tercihleri gibi sadece isme göre seçilmesi oldukça yanlıştır. Öğrenciler lise yıllarında ODTÜ Makine olsun ya da Marmara Hukuk olsun gibi şartlar koşmaktalar. Bu tercihler sadece hem üniversiteler hem de bölümlerin isimlerinin olması sonucu insanların aklında yer etmiştir.
Kendi yapabileceklerinin kapasitesini bilmeden bu bölümlere giden pek çok kişi ya iş bulamamakta ya da çok düşük meblağlara mezun olduktan sonra çalışmaktalar. Öğrenciler bölüm seçerken ve üniversite seçerken hem kendi karakterlerine hem de geleceğin meslekleri ile alakalı bölümler seçmeleri gerekmektedir.
Yetenek Yönetimi
Stanford Üniversitesi geçtiğimiz dönemlerde öğrencilere yetenek yönetimi adı altında bir test uygulamıştır. Bu test öğrencilerin üniversite türleri arasında hangisine yatkın olduğunu ve yeteneklerini gösteren bir psikolojik testtir. Bu testin içerisinde 10 adet test bulunmaktadır.
Bu testler öğrencilerin gelişim alanını, mesleki alanını, yatkınlığını ve uygun olan üniversitesi gibi pek çok konuyu ortaya çıkarıyor. Daha sonra bunu geleceğin mesleğine göre uyarlayarak öğrencilerin doğru tercih yapmalarını ve doğru yönelmelerini sağlamaktadır.
Peki, bu testler başarılı oluyor mu? Cevap ise kesinlikle evet. Harvard Üniversitesi’nde işsizlik yüzde 40 iken Stanford Üniversitesi bu testleri sayesinde mezun olan öğrencilerinde işsizlik oranını yüzde 3 civarına çekmeyi başaran bir üniversite olmuştur.
Aynı şekilde Harvard Üniversite içerisindeki öğrencilerin mutsuzluk oranı yüzde 70’i geçmişken, Stanford Üniversitesi içerisindeki öğrencilerin mutsuzluk oranı yüzde 1,5 civarında olmuş durumda. Bu da tamamen öğrencilerin karakterlerine uygun üniversite ve bölüm tercihlerine yönlendirilmiş olmasından dolayıdır.
Nasıl Bölüm Seçmeliyim?
Üniversite türleri arasında ve bölümler konusunda öğrencilerin doğru tercihleri yapması için bazı konulara dikkat etmesi gerekmektedir. Bu dikkat etmesi gereken konular sadece birkaç kişinin kararı ile değil bu alandaki uzman kişilerin ortak olarak ileri sürdükleri konulardır.
İlk olarak öğrencinin hayatta ne yapacağına karar vermesi gerekmektedir. Yani öğrenciler bu konuda kendi rollerine karar vermelidir. Bazı insanlar girişimci olmak istemektedir. Bazıları da akademisyen olmaya yatkın kişilerdir. Öğrenciler ilk olarak kendi yatkınlıklarını bulmalıdır.
21.Yüzyıl Yetkinlikleri
Üniversite türleri ve bölümlerinin yanı sıra eğitim öğretim hayatı 21. yüzyıl yetkinliklerine göre şekillenmiş durumdadır. Bu yetkinlikler 4 alanda toplanmakta. Bunlar kişisel anlamdaki yetkinlik, sosyal anlamda yetkinlik, akademik anlamda yetkinlik ve teknik anlamda yetkinliktir.
Öğrenciler üniversite ve bölüm tercih etmeden önce bu 4 ana alan üzerindeki yetkinliklerini bilmeli ve ona göre tercih etmeleri gerekmektedir. İsmi olan üniversite en iyi olan üniversite değildir. Kişinin kendisine en uygun olan üniversite ve bölümü seçmesi o üniversiteyi kişiler için en iyi üniversite yapmaktadır.
Öğrencilerin hangi üniversiteye gittiği değil gittiği üniversitede kendilerine ne kattığı ve ne öğrendiği asıl önemli olan konudur. Dünyanın en büyük ve en iyi eğitim veren üniversitelerine bile bir amacı olmadan gidip gelmek öğrenciye hiçbir şey katmayacağı gibi aksine öğrenciden çok fazla şey eksiltmektedir.
Üniversite türleri gibi konuların yanı sıra bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak ve daha çok şey öğrenmek için Doç. Dr. Gamze Sart resmi internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca Gamze Sart resmi YouTube kanalında da alanında uzman kişiler ile yapılan canlı yayınların tekrarlarını ve eğitim öğretim başta olmak üzere pek çok konuda videolara ulaşabilirsiniz.
SAT sınavı Amerika’da üniversite eğitimi almak için öğrencilerin girmesi gereken çok önemli bir sınav olduğu için ülkemizde SAT dersleri almak ya da SAT kurslarına gitmek oldukça önemli bir konudur. SAT kursları internet üzerinden son dönemlerde oldukça yaygın olarak verilmektedir. Fakat önemli olan konu bu kursları alanında uzman kişilerden almaktır.
İnternet üzerinden paralı ya da parasız olarak pek çok kişi bu kursu hali hazırda insanlara vermektedir. Pandemi süreci yüzünden evden alınan kurslara olan ilgi son dönemlerde oldukça artmış durumdadır. Bu ilgi beraberinde çok fazla bilen ya da bilmeyen kişilerin online olarak bu konu üzerinden ders vermesine sebep olmuştur.
Gamze Sart Kimdir?
Doç. Dr. Gamze Sart ülkemizde SAT dersleri konusunda oldukça başarılı ve saygın kişilerden bir tanesidir. Gamze Sart sadece SAT sınavı hazırlık için değil aynı zamanda ülkemizde uluslararası pek çok konuya öncülük eden akademisyenlerden bir tanesidir.
İnovasyon, endüstri 4.0, biyoteknoloji ve psikoloji gibi pek çok konuda yaptığı araştırmalar ile ülkemize bu konuda oldukça yardımcı olmuştur. Ülkemizde lisans ve lisans sonrası eğitimlerini tamamlayan Sart Amerika’nın sayılı üniversitelerinden olan Stanford Üniversitesi içerisinde Doktora sonrası çalışmalarını yapmıştır.
Doç. Dr. Gamze Sart kendisinin aktif olarak rol aldığı toplam 52 adet startup bulunmaktadır. Kadın girişimciler arasında örnek olarak gösterilebilecek birisi olan Doç. Dr. Gamze Sart ülkemizdeki yatırım yapan 20 kadın içerisinde kendisine yer bulmaktadır.
Çalışmalarını bunlarla sınırlı tutmayan Sart, ayrıca 500’den fazla öğrencinin dünyanın sayılı üniversitelerinde okumaları için destek olmakta ve bu konuda yaklaşık olarak yarım milyon dolardan fazla destek almış durumdadır.
Gamze Sart Geleceğin meslekleri ve biyoteknoloji gibi konularda yaptığı araştırmaları katıldığı panellerde herkes ile paylaşarak ülkemize bu konularda bilgi transferi konusunda önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca Gamze Sart ülkemizde ve tüm dünyada toplam 2,000’den fazla patent alım süreci içerisinde de bulunmuştur.
Gamze Sart SAT Dersleri
SAT dersi nedir ya da SAT sınavına nasıl hazırlanılır gibi sorular yurtdışı eğitim almak isteyen kişilerin oldukça merak ettiği sorulardır. Daha önceden de belirttiğimiz gibi bu konularda oldukça fazla girişimci bulunmakta. Ama SAT sınavı insanların hayatlarının geri kalanını etkileyecek olacağı için riske edilecek bir sınav değildir.
Bu sınava girecek olan kişilere yardımcı olabilmek için sadece düz bir İngilizce bilgisinden fazlası gerekmektedir. Ülkemizde bu tarz sınavlara genellikle ezberci bir eğitim sistemi ile yaklaşım uygulanmaktadır. Ayrıca Amerika’da öğrenim tarzı hakkında bilgi sahibi kişilerden eğitim almanız da sizlere bu sınava hazırlık aşamasında oldukça yararlı olacaktır.
Doç. Dr. Gamze Sart bu anlamda öğrencilerine oldukça yararlı bir içerik sunmaktadır. Doç. Dr. Gamze Sart soruları ezberle ve yap modeli ile değil soruların mantığı ile öğrencilerin konuyu tam öğreneceği bir eğitim modeli ile anlatmaktadır. Hem İngilizce dilini son derece hakim olması hem de başarılı bir akademisyen olması ile öğrenci – öğretmen ilişkisini başarılı bir şekilde işleyerek bu konuda öğrencilere oldukça yararlı olmaktadır.
SAT Dersleri konusunda ya da güncel pek çok konuda bilgi almak için Gamze Sart resmi internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca SAT kursları için Gamze Sart resmi YouTube kanalını ziyaret edebilir ya da Doç. Dr. Gamze Sart’a sosyal medya organları ile ulaşabilirsiniz.
Aşağıdaki linkten ders anlatımı ile alakalı kısa bir videoya ulaşabilirsiniz. Bu video ile Doç. Dr. Gamze Sart’ın hem ders anlatımı hem de konu işleyişi hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.
Bilinçli farkındalık yalnızca kişinin kendisi ile ilgili olan bir olgu değildir. Kişi, bulunduğu ekosistem ile var olmaktadır ve kişinin yalnızca kendisini ilgilendiren olaylar etrafında mikro bazlı bir yaşam sürmesi de doğru değildir. Kişi, aynı zamanda makro düzlemi de dikkat almalıdır. Kişi, dünyadaki pek çok olgudan aynı anda haberdar olabileceği bir yaşam sürmelidir. Bu konuya çok güzel bir örnek verilebilir. Alice Harikalar Diyarı hikayesi baz alınarak aktarılan Kırmızı Kraliçe Etkisi bu anlamda önemlidir. Kırmızı Kraliçe Etkisi’ne bakıldığında; doğa, genel olarak sükûneti temsil eden bir görüntüye sahiptir. Huzuru, sessizliği ve barışı temsil etmesine rağmen doğada bulunan ağaçların içerisinde bile ciddi mücadeleler yaşanmaktadır.
Mindfulness Konusunda Kırmızı Kraliçe Etkisi Nedir?
Hikayede bahsi geçen doğadaki tüm ağaçların, barışçıl bir şekilde yaşadığı görülmektedir. Ancak bu ağaçlar arasında yer alan herhangi bir ağaç, diğerlerine göre suyu daha hızlı emmesi sonucunda durum değişmektedir. Bu nedenle herhangi bir ağaç diğer ağaçlara göre daha hızlı büyüdüğünde diğer ağaçlar mecburen kendi içinde daha iyisini gerçekleştirmek için gayret gösterecektir. Bu durum rekabet kavramını göstermektedir. Doğanın içerisinde bile çok ciddi anlamda bir rekabet bulunmaktadır. Sadece insan, bu rekabetin dışında kalıp, hayatını tekrar gözden geçirip mevcut hayatını, kendi sevdiği bir şekle sokma cesaretine ve kapasitesine sahiptir.
Bu anlamda, New York’un “Red Apple”ı olan “Kırmızı Elma” metaforik bir anlatımı yansıtmaktadır. Bu konuya uygun bir metafordur aslında. “Kırmızı Elma”nın ya da “Kırmızı Kraliçe Etkisi”nin getirmiş olduğu rekabet dışında kalabilmeyi başararak gerçek anlamda rekabeti dışarıda tutma cesaretini bulabilmek aynı zamanda tarak sisteminde oluşturulan bir sistemle mümkün olmaktadır.
Bilinçli farkındalık kavramı insanın sahip olması gereken bir özelliktir. Kişinin kendisinde var olanın yani kendi yakınında olanın her anlamda ne olduğunu bilmek, haritayı çizebilmek, o haritanın yapısı içerisinde olabilecek en kötüyü fark edebilmek son derece önemlidir. O korkulanı çizip şekillendirmek ve sonrasında daha farklısını çizebilmek, becerebilmek ya da değiştirip dönüştürebilme yapısına sahip bir varlık olarak insanın, bütünsel bir bilinçliliğe sahip olması gerekmektedir. İnsanın bütünsel olarak bir bilinçliliği ortaya koyması oldukça önemlidir.
Bilinçli Farkındalık Nedir?
Bilinçli Farkındalık Nedir sorusuna genel bir açıklama yapmak için BİLİNÇLİ FARKINDALIK kavramı şu cümleler ile ifade edilebilir. Mindfulness olarak Türkçe’de kullanılan kavram, insanın içinde yaşadığı an için dikkatini toplaması gerektiğinden bahsetmektedir. Hangi an yaşanıyorsa o ana odaklanmayı temelinde bulundurmaktadır. Herhangi bir durum içerisinde, o anda yer alan hiçbir şeyi isimlendirmeden ve yargılamadan o durumda bulunmayı belirtmektedir..
Üniversiteye giden ya da üniversiteye hazırlanan herkes geleceğin meslekleri konusunda oldukça meraklı. İlerleyen yıllarda hangi meslekler ilgi görecek hangi meslekler popülerliğini kaybedecek oldukça merak edilen bir konu olmakta.
Dünyada olan gelişmeler ve olan olaylar göz önüne alındığı zaman 1 Ocak 2021 herkes adına bir kırılma anı olacak. Tekerleğin bulunması gibi, otomobillerin yaygınlaşması gibi ya da atların bir anda kullanımdan kalkması gibi çok önemli bir geçişin tam eşiğindeyiz.
David Harvey New York Üniversitesi’nde çalışan oldukça başarılı bir öğretim görevlisidir. Harvey bizlerin bu geleceğinin nasıl geleceğini, aslın bizim yeni bir dijital dünyada yeniden nasıl yapılanacağımızı oldukça başarılı bir şekilde dile getirmiş ve anlatmıştır.
Bu nedenden dolayı gençler bugün üniversitede 2020 ve sonrası yıllarda mezun olacak öğrenciler aslında genetik alt yapılarına göre bakıldığında en az 60 yıl değer üretecekler. Eskiden emeklilik yaşı 65’e çıktığı zaman herkes bu karara tepki gösteren yürüyüşler yaptı dünyada. Ama artık bugün 87 yaş sonrası özellikle yaşlı kabul edilmekte.
Pandemi Süreci Öncesi Ülkemizin DNA Raporu
Ülkemizde pandemi süreci yaşanmadan önceki DNA raporuna bakarsak eğer ülkemizdeki yaşam yaşı 107’ye kadar uzamış durumda. Bu da Türkiye gibi gelişmiş olan ülkelerde artık yaşam yaşı 107 – 110 gibi görülmekte. O yüzden bugün 1990 öncesi doğanlar için bu yaş 107 iken 1990 sonrası doğanlar için ise bu yaş 110 ile 115 arasında olmakta.
Bu da bizlere uzun vadeli yaşam boyu eğitimi destekleyecek çalışmalara önem veriyor olmamızı gösteriyor. Bu anlamda dünyadaki akademik yapılarında ve kotalarında geleceğin meslekleri ve diğer konular ile alakalı değişikler meydana gelmektedir.
Geleceğin Meslekleri ve Sosyal Bilimler
Dünyanın gidişi ile gelişen ve değişen meslek kotalarında bazı sıkıntılarda ön plana çıkmakta. Bu konuda herkes biyoteknoloji, yazılım gibi alanlara yükleniyor. Bunun sonucu olarak da sosyal bilim alanlarında aşırı bir düşüş ve meslek olarak azalma görünmekte. Hâlbuki insanların okuduğu sosyoloji bölümünü nasıl şekillendireceği ile alakalı bir konu.
Eğer öğrenciler bu bölümleri 21. yüzyıl içerisinde uygun bir hale getirip şekillendirmeleri durumunda gelecekteki meslekleri konusunda oldukça rahat ederler. Bu oldukça önemli bir konudur. Özellikle kırmızı kraliçe diye adlandırılan bir etki vardır. Bu tabiattan alınmış bir etkidir. İnsanları dışarda tuttuğumuz zaman en büyük rekabet tabiattadır.
En iyi yumurtanın döllenebileceğini ve en iyi şekilde şekillenebileceğini, küçük balığın büyük balığı yediğini, en hızlı koşanın kurtularak yavaş olanın bir başkasına yem olduğunu bilmekteyiz. Bitkiler bile oldukça barışçıl durmalarına rağmen kendi iç yaşamlarında oldukça koyu bir rekabet içerisinde yaşamaktalar.
Ama bunların arasında sadece insan kendi rekabet halinden uzak kalarak kendi sevdiği işi yaparak ya da kendi değer üreteceği alanı oluşturduğu takdirde durum değişebiliyor. Bu zamanlarda insanlar çalışmış gibi hissetmiyor. İnsan gerçek anlamda değer üretebilecek bir alan oluşturabilmekte.
Buna örnek vermek gerekirse önümüzdeki dönemlerde özellikle insan davranışlarını, bilimini, sosyolojik intereaksiyon anlamındaki habituslarını iyi anlamamız gerekiyor. Bu ilerleyen dönemlerde oldukça etkili ve önemli bir nokta olacak.
Yapay Zeka ve Ekosistem
Bireylerin var olabilmeleri için ekosistem oluşturulması gerekmektedir. Bu alanda çalışmalar yapan akademisyenler öğrencilerine kendi sevdikleri alanları bulup insan bilimi açısından ekosistemleri anlayacak şekilde kendi değerlerini üretebileceği alanlar oluşturmaya çalışmaktadır. Eğer bu alanlar oluşturulabilirlerse yapay zeka döneminde en çok aranan ve bu anlamda da değer üreten kişiler ortaya çıkar.
İş Aramayın, İş Kurun!
Yapılan bu çalışmalar hem geleceğin meslekleri konusunda hem diğer konularda bizi bir noktaya götürmektedir. Başarılı akademisyen ve girişimcilerin de belirttiği şekilde gençler iş aramamalı bunun yerine iş kurmalılar. Birkaç arkadaş bir araya gelerek kendi start – up’larını oluşturarak bu anlamda çalışmalar yapabilirler.
Bu anlamda habitusları çok iyi anlamak, o habitusun içerisindeki değer zincirlerini ortaya çıkarmak ve mutlaka rekabetin getirmiş olduğu çılgınca stres ve bilinmezlikler arasında savrulmadan durmak çok önemli olacaktır. Bu konular üzerinde yapılan çalışmalar sırasında panik olma durumu kesinlikle olmamalıdır. Bunun yanı sıra değer zinciri içerisinde durmak ve bu zinciri kaybetmemek oldukça önemli.
Kişisel Gelişim
İş kurma sırasında insanlar için diğer önemli konulardan birisi ise bu projelerde ilerleyen zamanlarda yaprak gibi savrulabilirler. Bu anlamda gençlere, öğrencilere ya da işlerini kaybetmiş ya da kaybetmek üzere olan uzmanlara akademisyenler önemli önerilerde bulunmaktalar.
Hayatta kaybolmuş hissetmemek, stratejik anlamda yeteneklerini fark etmek ve yetenek geliştirmek akademisyenlerin iş kuran ya da geleceğin meslekleri konusunda fikir sahibi olmak isteyenlere önerdikleri altın önerilerdir. Aynı zamanda bu zamanlarda insanlar kendilerini korkudan uzak tutmalıdır. Büyüme anlamında insanlar kendilerini buluyor ve kendilerini geliştiriyor olmalıdır.
İnsan Beyni
Amerikalı ünlü Profesör Chomsky insanın bir şey bilmeden bile dilini geliştirdiğini yıllarca yine kendi gibi başarılı meslektaşlarına karşı savunan oldukça başarılı bir profesördür. Chomsky insan beyninin ne kadar mükemmel olduğunu dile getirerek bu anlamda insanın bir şeyleri duymadan ya da yaşamadan bile insanın içindeki gücün ne kadar kuvvetli olduğunu dile getirmiştir.
Bizler dijital anlamda yeni okuryazarlıklar kazanmış durumdayız. Zoom gibi Google gibi pek çok alanda artık insanlar yeni bir dil öğrenmiş ve geliştirmiş durumda. Tüm bunlarda özellikle dikkat edilmesi gereken konulardan biri ise yeni diller yeni beceriler kazandığımız bu dönemde insan beyninin gücüne inanıyor olmamız gerekmekte.
İnsan beyni yurtdışında geleceğin meslekleri ya da genel olarak tüm dünyada geleceği etkileyecek ve önem verilmesi gereken konulardan bir tanesi olarak dikkat çekmekte. Bu yüzden Stanford Üniversitesi içerisinde bulunan Silikon Vadisi bölgesinde antropologlar oldukça fazla bulunmaktadır.
Ülkemizde Sosyoloji
Ülkemizden bakıldığı zaman sosyoloji gibi alanlar burun kıvrılan ya da ilgi görmeyen alanlar olmakta. Ama kesinlikle bu bölümler bu kadar göz ardı edilecek bölümler değildir. Özellikle 21. yüzyılda dijital dünyanın değişim ve dönüşüm içerisinde bulunduğu dönemde kullanım tecrübesine dayalı yeni ürünler, yeni hizmetler ve yeni süreçleri oluşturacak olan konumlarda mutlaka ve mutlaka habitusu anlayabilen oradaki dinamikleri şekillendiren iyi antropolog ve sosyologlara ihtiyaç duyulmakta.
İnternet üzerinden geleceğin meslekleri listesi gibi konulara bakılarak yorum yapmak ya da tercihleri bu bölümler üzerine yoğunlaştırmak oldukça yanlıştır. Bu yüzden insanlar bölümleri ya da alanları ne olursa olsun günümüz çağına ayak uyduracak şekilde kendilerini geliştirmelidir.
Türkiye’de geleceğin meslekleri nelerdir ya da bu tarz konularda Doç. Dr. Gamze Sart’ın resmi internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca alanında uzman kişilerden bu konular üzerine bilgi almak için Gamze Sart YouTube Kanalını takip edebilirsiniz.
Pandemi süreci ile birlikte eğitim ve eğitim yaklaşımları konusunda değişime duyulan ihtiyaç daha da ön plana çıktı. Yaşadığımız çağda değişimler o kadar büyük bir hızla gerçekleşiyor ki; edindiğimiz bilgilerin kısa bir süre içinde bayatladığına şahit olabiliyoruz. 19. yüzyılın eğitim paradigmalarını geride bırakmamız gerekiyor. Klasik öğrenme biçimleri dijital çağın gereksinimlerini karşılamaya yetmiyor. Peki; eğitim yaklaşımları nasıl bir değişim izleyecek? Eğitimde nasıl bir adaptasyon sürecinden geçeceğiz?
Günümüzde hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin konumlarında farklılaşmalar söz konusu oldu. Bugün öğretmenlerden beklenen, ezbere dayalı ya da kitaba bağımlı bir eğitimin aktarıcısı olmaları değil; öğrenciye destek veren, öğrenciye dayanak olan, mentorluk görevini üstelenen bir konumda olması… Öğretmenin artık öğrencinin karşısında değil yanında olması isteniyor.
Öğrenciler somut işlemler döneminde yani 6-12 yaş arası dönemde fiziksel temasın olduğu bir ortama ihtiyaç duyuyorlar. Soyut işlemler dönemine girildiğinde yani 12 yaş sonrası dönemde ise eğitim teknolojilerini daha rahat kavrayabilecekleri bir süreç başlıyor. Bu noktada, dijital platformların devreye girdiği, zamandan ve mekandan bağımsız bir eğitim biçimi mümkün olabiliyor.
Eğitimde Nasıl Değişimlere Şahit Olacağız?
Geleceğin eğitim teknolojileri zamana ve mekana bağlı öğrenme ortamlarında, kitaplar, defterler ve yazılı sınavlardan ibaret ezberci sistemden oldukça uzak. Eğitimde bir süredir mobil kitapların kullanılması söz konusu ve mobil kitaplar yakın gelecekte çok daha yaygın şekilde kullanılıyor olacak. Sınavların yerini proje bazlı çalışmalar alacaklar. Derslerde videolar aracılığıyla öğrenme gibi yöntemlere başvurulacak. Kısacası eğitimde; ezbere dayalı olmayan, soran, sorgulayan, yaratıcılığın artacağı bir döneme giriliyor.
Bu noktada hem öğretmenlerin, hem velilerin en önemlisi de öğrencilerin bu değişime hazır olmaları gerekiyor. Öğrencilerin yeni eğitim platformlarına uyum sağlayabilmeleri büyük önem taşıyor. Bu yeni süreçte hareketli grafikler, dijital öykü, artırılmış gerçeklik gibi kavramların adını sıkça duyacağız. Örneğin; artık öğrenciler dünyanın diğer ucundaki bir derse online olarak katılabilecek, bir laboratuvara bilgisayarları aracılığıyla tek tuşla ulaşabilecekler.
Yetkinliklerin Artırılması Önem Taşıyor
2025’e kadar süreceği düşünülen bu değişim döneminde öğrencilerin hızlı öğrenme ve esnek öğrenme biçimlerine adapte olmaları önem taşıyor. Öğrencilerin bu süreçte farklı alanlarda yetkinliklerini artırmaları gerekiyor. Bunlardan ilki, teknik yetkinlikler. Yani öğrencilerin bilişim teknolojilerine hakim olması ve bu teknoloji iyi derecede biliyor ve kullanabiliyor olmaları gerekiyor. Bir diğeri; sosyal becerilerin, dijital platformlara aktarılabilmesi önem taşıyor. Bu noktada karma öğretim biçimleri elbette önem kazanıyor. Öğrencilerin online platformların yanında mekanı paylaşabildikleri ortamlarda da eğitim alıyor ve birlikte üretiyor olmaları gerekiyor. Bunun yanında kişisel yetkinleri geliştirmek de büyük bir öneme sahip. Konsantrasyon, motivasyon gibi alanlarda öğrencilerin kendilerini geliştirmesi hızlı öğrenme biçimlerini desteklemek anlamında önem taşıyor.
Eğitim Ritüelleri Yeniden Şekillenecek
21.yüzyıl kitapların yeniden yazılacağı, kuralların yeniden belirleneceği, öğrenim ritüellerinin yeniden şekilleneceği bir süreç olacak. Geleceğin eğitim teknolojileri, yeni eğitim yaklaşımları, öğrenim alanındaki değişimler gibi konular hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak istiyorsanız; Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.
Mutluluk, sözlük karşılığı olarak; saadet, bahtiyarlık, istenene eksiksiz olarak ulaşmaktan duyulan kıvanç anlamlarına geliyor. Kimi kaynaklarda “yaşam doyumu” kavramıyla birlikte kullanılıyor. Elbette mutluluk hakkında yapılan tek tanımlamalar bunlar değil. Şimdiye kadar mutluluğa dair sayısız tanım yapılmış ve mutluluk kriterleri her insana göre farklılık gösteriyor.
Mutluluk, insanlık var olduğu günden bugüne kadar üzerine en çok düşünülen ve fikir üretilen ve soru sorulan kavramlardan bir tanesi… Bu olgu, bir amaç mı yoksa bir araç mı? Maddi değerler mi insanı mutluluğa ulaştırıyor yoksa manevi değerler mi? Toplumdan izole yaşayan biri mutlu olabilir mi? Mutsuzluğu yaşamamış birinin mutlu olabilmesi mümkün mü?
Mutluluk Bir Yaşam Amacı Mı?
Kimi düşünürler insanın yaşam amacının mutluluk olduğunu ileri sürüyor. Buna karşılık; 19. yüzyılda filozof John Stuart Mill tarafından, mutluluğun doğrudan bir amaç olarak görüldüğünde mutlu olunamayacağı düşüncesi ortaya atılmıştır. Mill, asıl önemli olanın insanın gerçekten isteyerek yaptığı ve kendisini mutluluğa ulaştıracak şeylerin ne olduğunu keşfetmesi olduğunu savunmuştur. Bu noktada; Mill’in bilinçli farkındalık halinden söz ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Anlık Mutluluk Yerine Hayat Memnuniyeti
Mindfulnessmutluluk kavramını değil memnuniyet kavramını ön plana çıkaran bir anlayış. “Happiness” değil “Contentedness” kavramını odak noktasına koyuyor. Mutluluk anlık hazlar neticesinde edindiğimiz bir duygu. Yediğimiz bir çikolata ya da izlediğimiz bir film bizi birkaç saatliğine mutlu ediyor olsa da yaşanılan bu mutluluk hali kalıcı olmuyor. Fakat; hayat yolculuğumuz sırasında gerçekleştirdiğimiz hedeflerden elde ettiğimiz kalıcı haz, memnuniyet duygusuna karşılık geliyor. Mindfulness’ın asıl odak noktasını bizi sıfır noktasında, dengede tutan içsel farkındalık ve bu farkındalık neticesinde ortaya çıkan memnuniyet hali oluşturuyor.
Düşüncelerinizi Seçmekte Özgürsünüz
Peki mindfulness hayat memnuniyetine ulaşmamıza ne gibi bir katkı sunuyor? Mindfulness zihnimizdeki kaygılardan uzaklaşarak yaşadığımız ana odaklanmamızı sağlıyor. Bizler yaşam şartlarının bizi bugün getirdiği noktada; yaşadığımız stres ve kaygıları zihnimizde tekrar tekrar canlandırabiliyoruz. Ya da kaygılarımız tamamen gelecekle ilişkili olduğu için kaygıdan kurtulmak son derece güç olabiliyor. Yani kaygılarımız, çoğu zaman zihnimizin geçmiş ya da geleceğe odaklanması neticesinde ortaya çıkıyor. Bilinçli farkındalık ise bize neyi düşüneceğimizi seçme şansı veriyor.
Bilinçli farkındalık iç huzuru ve dolayısıyla hayat memnuniyetini arttırmaya yardımcı oluyor. Memnuniyet duygusu ancak sahip olunanların farkına varılmasıyla elde edilebiliyor. Mindfulness ile ulaşılan bilinç düzeyi aldığımız bir nefesi gerçekten hissederek almamızı ya da yediğimiz bir yiyeceğin keyfini sonuna kadar çıkarmamızı sağlayabiliyor. Bireyin, kendi içindeki gücün farkına varması, olumlu özelliklerini keşfetmesi, yetenekli olduğu alanlarda gelişimine katkı sağlaması öznel iyi oluş halini arttırmaya yardımcı oluyor.