Monthly Archives Temmuz 2020

Ezberci Eğitim öğrencileri eğitmiyor aksine onları eğitim çerçevesinin dışında tutuyor. Bu görüş artık pek çok kesim tarafından kabul görüyor. Ezber; sözlük karşılığı olarak, bir sözü ya da yazıyı hiçbir eksiği olmaksızın anımsayacak ve yineleyecek şekilde akılda tutmak olarak tanımlanıyor. Ezberci eğitim ise; bu tanıma paralel bir şekilde; belirli bir amaç doğrultusunda, bilgilerin istenildiği zaman tekrar edilebilecek biçimde akılda tutulmasını sağlamaya yönelik eğitim şekli olarak ifade ediliyor.

Ezbere dayalı eğitimde bilgilerin kavranması ya da anlaşılmasından ziyade zihinde tutabilmek ve istenildiğinde bilgiyi aynı şekilde sunabilmek önem taşıyor. Öğrencilerin bilgiyi yorumlama, analiz etme gibi yetenekleri bu yaklaşımda oldukça geri planda kalıyor. Bu nedenle bilginin davranışa dönüşmesi ya da yaşamda uygulanabilir olması mümkün olmuyor.

Dijitalleşmenin Eğitime Etkisi

21.yüzyıl Dijital Çağ olarak anılıyor. Bu çağın temelini teknoloji oluşturuyor. Yaşadığımız yüzyılda insanlar ihtiyaçlarının büyük bölümünü dijital platformlar aracılığıyla karşılıyor. Bugün hayatımızın önemli bir bölümünü oluşturan teknolojik gelişmeler, eğitimde de değişime kapı aralıyor. Pandemi süresince yapılan online dersler, online atölyeler ve sınavlar da aslında teknolojinin eğitim anlamında geldiği noktayı ve artık hayatımızın tam da merkezinde yer aldığını gösteriyor.

Teknolojinin geldiği noktayla birlikte ezberci eğitim ve varlığını hala sürdüren geleneksel öğrenme biçimleri yavaş yavaş yerini yeni bir anlayışa ve yeni uygulamalara bırakıyor. Eğitimin hali hazırda var olan bir bilgiyi zihinden tutmaktan ibaret olamayacağı anlaşılıyor.

Eğitim 4.0

Tüm bu gelişmelerle birlikte hayatımıza giren yeni bir kavram var. Eğitim 4.0Eğitim 4.0 ezberci  anlayışının yerine dijital çağın bizlere sunduğu teknolojilerden faydalanmayı amaçlayan yeni bir yaklaşım. Kişiye özel, tecrübe temelli ve öğrencilerin yeni dünya düzeninde kendilerini var edebilecek biçimde eğitilmesini amaçlayan bir yaklaşım.

Bugün öğrencilerin pek çoğu bilgiye erişmek için dijital platformlardan yararlanıyor. Klasik öğrenme biçimleri yerini yeni teknolojilere bırakıyor. Artık öğrenciler okulda ve derslerde yalnızca kitaplardan değil; hareketli grafiklerden, dijital öykülerden, animasyonlardan yararlanıyorlar. Bu yeni yöntemler öğrencilere daha akılda kalıcı, zaman ve mekandan bağımsız, yoruma ve analize açık bir öğrenme deneyimi sunuyor. Eğitim 4.0 ile amaçlanan aslında tam da bu.

Öğrencilerin istediği yer ve zamanda öğrenme imkanına sahip olması büyük önem taşıyor. Dijital platformlar artık buna olanak veriyor ve eğitimi zaman ve mekandan bağımsız kılıyor.

Öğrenciler dijital platformlar aracılığıyla kendi öğrenme biçimlerine ve hızlarına uygun olarak bilgiye erişebiliyorlar. Eğitim 4.0’ın en büyük ve önemli farkı ise proje bazlı öğrenmeyi teşvik ediyor olması. Eğitim 4.0 öğrencilerin edindikleri bilgileri hafızalarında tutmaya çalışmak ya da kağıda aktarmak yerine uygulayarak, kalıcı olarak öğrenmelerine olanak veriyor. Proje bazlı öğrenme, öğrenciye edindiği bilgileri yaşamı içerisinde konumlandırma ve uygulama fırsatı da veriyor.

Ezberci eğitim yavaş yavaş etkinliğini kaybediyor ve dijital çağ karşısında yeniliyor diyebiliriz. Artık teknolojiyi ve bilimi ön planda tutmamız gereken, eleştirel düşünce, analiz ve yorumlamaya önem vermemiz gereken bir çağda yaşıyoruz. Yeni eğitim yaklaşımları, Eğitim 4.0, dijitalleşme gibi konular hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Bilinçli Farkındalık, bilinen diğer bir adıyla; Mindfulness, şimdiki zaman farkındalığı anlamına geliyor. Kısaca açıklamak gerekirse; an içinde hissedilen duygu ve düşünceleri ya da yaşanan olayları dikkatle ve yargılayıcı olmayan bir tavırla, izlemeyi ve kavramayı ifade ediyor. 70’li yıllardan bu yana, depresyon, stres, anksiyete, bağımlılık gibi problemlerin tedavisinde mindfulness uygulamalarına başvurulduğu; klinik psikoloji ve psikiyatri alanlarında bu yöntemlerden faydalanıldığı biliniyor.

İki Nefes Arasındaki Farkındalık

Gün içinde ne kadar mutlu olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Mutlu olduğunuz anların ne kadar farkına varabiliyorsunuz? Mindfulness, zihnimizdeki endişelerden kurtulmamıza yardımcı olur ve iç huzurumuzun artmasına yardımcı olur. İki nefes arasında farkındalıkla aldığımız bir nefes bile oldukça kıymetlidir.

Yapılan araştırmalar uzun süre yapılan meditasyon sayesinde, insanın normalden farklı bir biçimde dinlenebildiğini gösteriyor. İnsan dışındaki tüm canlılar; büyük bir fırtınanın ardından gelen sakinleşmeyle birlikte dinlenmeye de başlıyorlar. Yalnızca insanlar söz konusu olduğunda bu durum değişiyor. Çok büyük bir yorgunluğun, travmanın ya da çalışmanın ardından sadece 15 dakika sonra, gelecekle ilgili bir plan, vizyon veya farkındalık yoksa; insan beyninde dejeneratif hastalıklara (kanser, depresyon, alzheimer vb.) yol açabilecek bir biyokimya değişimi görülüyor. Bu bağlamda insan, andaki süreç içinde dünü bugünü ve yarınıyla birlikte var oluyor diyebiliriz. İnsanın süreç içinde var olma biçimi diğer canlılardan oldukça farklı… Bu noktadan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz; az öncede sözünü ettiğimiz gibi; insanın iki nefes arasında farkındalıkla aldığı bir nefes, uzun bir tatile oranla daha fazla dinlenmesine olanak verebiliyor. Bu sebeple; beyin sadece kendi içindeki varlığının farkına vardığında dinlenme gerçekleşiyor diyebiliriz. İnsanın yaşamında değişimin meydana gelmesi ancak Mindfulness ile yani bu farkındalığın gerçekleşmesiyle mümkün olabiliyor.

Primitif, Maymun ve İnsan Zihin

Mindfulness kavramını daha iyi anlayabilmek için primitif zihin, maymun zihin ve insan zihin kavramlarına hakim olmak önem taşıyor. “Primitif” sözcüğünün Türkçe karşılığı ilkel… Latincede “primus” , “ilk”, “önce” anlamlarına geliyor.  Maymun zihin; insan beyninin huzursuz, daldan dala ve konudan konuya atlayan yapısını ifade ediyor. Bu yapı insan zihninin anda kalmasını neredeyse imkansız kılıyor. İnsan zihin kavramı ise; beynin bilinçli tüm süreçlerini ifade ediyor. İnsan zihin anda kalmaya olanak veriyor. Anda var olurken gelecekle ilgili yol alabileceğimiz anlamlı ve bilinçli bir süreci de mümkün kılıyor.

Amigdala

Bu noktada, “Amigdala” kavramından bahsetmek gerekiyor. Amigdala, beyinde yer alan ve duygusal hafıza ya da duygusal tepkilerin oluşmasında rol alan bölgeyi tanımlıyor. Başta korku olmak üzere duyguların denetiminden sorumlu… Dopamin, noradrenalin ve adrenalin gibi hormonlar da bu bölgeden alınan uyarılar ile salgılanıyor. Amigdala, yaşadığımız olaylar karşısında panikle hareket etmemize sebebiyet verebiliyor.  Olaylar karşısında bilinçli bir farkındalıkla, sakince karar almamıza engel olabiliyor. Amigdala olmadan hiçbir memelinin hayatta kalması mümkün değil. Açlık, tokluk, cinsel içgüdü, korku, kaçma gibi duygular bu bölge tarafından kontrol ediliyor. Fakat; tamamen amigdala odaklı yaşamaya başlamak, anı kaybetmemize neden olabiliyor.

Bütün bu bilgilerin ardından şu an; durup bilinçli bir nefes alma ve içinde bulunduğumuz anın farkına varma vakti… Mindfulness (Bilinçli Farkındalık) hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Mindfulness uygulamalarında meditasyon önemli bir yere sahip. Ancak; mindfulness yani bilinçli farkındalık, meditasyonun çok daha ötesinde bir olgu. Mindfulness, bir derin düşünme ya da zihni düşüncelerden uzaklaştırma süreci değil. Aslında, mindfulness meditasyonu Budist bir anlayış olan Vipassana’ya dayanıyor. Vipassana’nın kelime karşılığı olarak “olduğu gibi görme” anlamına geliyor. Bedensel algı, düşünce ve duygulara odaklanıyor ve kişinin kendini gözlemlemesi ve kendini dönüştürmesini amaçlıyor. Kısacası mindfulness özel bir beceri gerektirmiyor.

Hayatın akışı içinde, anda durup kendimize bakmamız ve anın farkına varmamızı ifade ediyor. Kendimize sorduğumuz basit ama gerçek bir “nasılsın?” sorusu bile bu farkındalığa ulaşmak için bir adım olabiliyor. İbadet etmek, yazmak, resim yapmak, dans etmek gibi pek çok davranış bizim için bir çeşit meditasyon uygulamasına dönüşebilir ve anı yakalamamıza ve farkındalığa ulaşmamıza yardımcı olabilir.

Mindfulness: İçsel Farkındalık

Mindfulness yani Bilinçli Farkındalık, içsel farkındalık ve dışsal farkındalık olarak ikiye ayrılıyor. İçsel farkındalık tarafı, fiziksel, duygusal, düşünsel ve spiritüel olarak kendi içinde dörde ayrılıyor. Dışsal farkındalık tarafı ise, mikro odaklı ve makro odaklı olarak kendi içinde ikiye ayrılıyor. Bu noktadan baktığımızda görüyoruz ki; mindfulness kavramı yalnızca meditatif bir çalışmayı tanımlamıyor. İnsanın ekosistemiyle birlikte devreye alınmasını gerektiriyor.

Bu noktada, içsel olarak tanımladığımız farkındalık büyük önem taşıyor. İnsan ne zaman ki; fiziksel, duygusal, düşünsel ve spiritüel bedenini bütünsellikte netleştirip, belli bir noktada eşgüdümlü olarak dengelemeyi başarabilirse o zaman farkındalığa ulaşması mümkün olabiliyor. Bu durum sıfır noktası olarak adlandırılıyor. Mindfulness da aslında tam olarak bunu ifade ediyor. Pozitif ya da negatifi değil sıfır noktasını bulabilmek anlamına geliyor. İnsanın sıfır noktasında durabilmesini ve dengeyi sağlayabilmesini ve optimizmi gerçekleştirebilmesini ifade ediyor.

Bilincimiz Arttıkça Memnuniyetimiz Artıyor

Bilinç, farkındalık ve minfdulness seviyesi arttıkça memnuniyet artıyor. Burada altı çizilmesi gerek nokta ise şu; farkındalık ile “mutluluk” değil “memnuniyet” artıyor. Mutluluk anı iyi geçirerek elde edilebiliyor. Fakat hayat memnuniyeti; kendinizi sıfır noktasında tutarken belli bir yolu devam ettiren ve yol alınan bu süreç içerisinde gerçekleştirdiğiniz hayallerinizin hazzı neticesinde elde ettiğiniz bir duygu. Bu sebeple; “happiness” ile “contentedness” kavramlarını ayrıştırmak gerekiyor. Yani hayat mutluluğu ve hayat memnuniyeti arasındaki farkı iyi biliyor olmak gerekiyor. Birey, yüksek bilinç haline ulaştığında, sıfır noktasında varoluşu sürecinde bu ayrımın da farkındalığına ulaşabiliyor.

Mutsuzluk Sürecinden Memnuniyet Sürecine

Farkında olmak; konuşulmayan, çok derinde olanları da bilmek anlamına geliyor. Jean-Jacques Rousseau’ya göre bilmek; mutluluk değil mutsuzluk getiriyor. Fakat işte tam da bu noktada mindfulness kavramı devreye giriyor. İnsanın bu mutsuzluk sürecinden memnuniyet sürecine geçebilmesi için etrafında neler olup bittiğinin farkına varması gerekiyor.

İnsanın dünya için bir değer üretme kaygısı genlerine işlenmiştir. Var olduğumuz ilk andan itibaren bu değer ve farkındalık zinciri başlıyor ve yaşantımız boyunca adım adım ilerliyor. Bu yüzden de mutluluktan memnuniyete geçebilmek, anın farkına varabilmek ve kendimize odaklanmak şart. Mindfulness hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak istiyorsanız Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Son zamanlarda, özellikle son 5 yıllık süreçte, Stanford Üniversitesi diğer üniversitelere oranla daha fazla tercih edilmeye başladı. Bu kadar ön plana çıkmasının en önemli sebeplerinden biri ise elbette Silikon Vadisi… Son 20 yıllık süreçte Silikon Vadisi içinde yer alan firmalar dünyada önemli bir fark yarattı. Bu durum, üniversitenin öğrenci ve akademisyen profilinde de değişikliğe yol açtı. Peki; Stanford Üniversitesi’ne kabul almak zor mu? Başvuru süreçleri nasıl ilerliyor? Gelin birlikte göz atalım.

Başvurular Sırasında Nelere Dikkat Edilmeli?

Stanford Üniversitesi’ne başvuru oranları son 5 yılda büyük bir artış gösterdi. Daha fazla başvuru alan okullar elbette var. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles (UCLA) bunlardan bir tanesi… Ancak; üniversitelerin kabul oranları kıyaslandığında en düşük kabul oranının Stanford Üniversitesi’nde olduğunu görüyoruz. Üniversite, kabul sürecinde yalnızca öğrencinin not ortalamasıyla ya da sınavlarda elde ettiği skorlarla ilgilenmiyor. Asıl dikkat ettikleri öğrencinin ürettiği değer. Yani öğrencinin özgeçmişi ya da projeleri kabul sürecinde büyük bir etkiye sahip. Harvard Üniversitesi ya da Princeton Üniversitesi gibi bazı önde gelen üniversiteler, lise eğitiminde ilk %5 ya da %10’luk dilimde yer alan başarılı öğrencileri not ortalamalarını göz önünde bulundurarak kabul ediyor. Ancak Stanford Üniversitesi bunu tercih etmiyor.

Üniversitenin bu politikası SAT ve ACT sınavları için de geçerli. Genellikle ACT sınavı tercih ediliyor. Standardize testlerde aradıkları ortalama diğer üniversitelere oranla aslında daha düşük olduğu görülüyor. SAT ve SAT Subject için de bu durum geçerli. Matematik, fizik, kimya ortalama sonuçları diğer üniversitelere oranla daha düşük. Her üniversite gibi Stanford Üniversitesi de elbette İngilizce yeterlilik arıyor. TOEFL, IELTS’e oranla daha fazla tercih ediliyor.

Ne Zaman Başvuru Yapılmalı?

Stanford Üniversitesi iki ayrı dönemde başvuru alıyor. İlk dönem “Restrictive Early Action” olarak bilinen 1 Kasım dönemi; diğeri ise Ocak ayının ilk üç gününde gerçekleşen “Regular Decision” dönemi. Kabul oranı, Restrictive Early Action döneminde daha yüksek. Öğrencilerin genellikle aklına takılan sorulardan bir tanesi hangi dönemde başvuru yapmaları gerektiği… Aslında sorunun cevabı gayet net; eğer öğrenci istatistiki anlamda Stanford Üniversitesi’nin kriterlerini tutturuyor ise Restrictive Early Action dönemini tercih etmeli. Eğer tutturamıyorsa eksiklerini tamamlamak için Regular Decision dönemini beklemeli.

Burs Almak Mümkün Mü?

Eğer burs almak istiyorsanız, başvuru yaptığınız dönemde burs başvurunuzu da tamamlamanız gerekiyor. %100 burs imkanı yok gibi görünse de %100 burs almayı başarılan öğrenciler var. Eğer ailenizin maddi durumu yeterli değilse, farklı ve özel projelere imza attıysanız Stanford Üniversitesi, sizin için kapılarını burslu olarak açabilir.

Stanford Üniversitesi Adaylardan Ne Bekliyor?

Stanford Üniversitesi kendi bulunduğu toplumda ve dünyada fark yaratabilecek nitelikte öğrenciler arıyor. “Sosyal İnovasyon” oldukça önemli. Geçmiş yıllarda toplumsal anlamda değer üreten ve fark yaratan öğrencilerin üniversiteye kabul edildiğini görüyoruz. Türkiye’den kabul alan öğrenciler de sosyal inovasyon şemsiyesi altında fark yaratan öğrenciler…

Öğrencilerin dikkat etmesi gereken bir diğer konu ise başvuracakları bölümler… Stanford Üniversitesi’nde bazı bölümlere kabul almak oldukça zor… Bölümlerin kota ve kriterleri her yıl değişiklik gösteriyor. Bu yüzden öğrencilerin o yıl ne talep edildiğini araştırması gerekiyor. Stanford Üniversitesi’nde bölüm değiştirme imkanı bulunuyor. O yüzden girmek istediğiniz bölüme üniversiteye kabul edildikten sonra da geçiş yapabilme şansınız var.

Diğer üniversitelerle kıyaslandığında Stanford Üniversitesi, başvurular döneminde öğrenci seçimine en fazla zaman ayıran üniversite olarak göze çarpıyor. En çok dikkat edilen konulardan biri ise öğrencilerin yazdığı essayler ve öğrenciler hakkında yazılan referans mektupları… Bunlara ek olarak; öğrencinin sosyal medyadaki duruşu ve görünüşü de önem taşıyor.

Tüm bu talep ve koşullardan da anlaşılacağı gibi Stanford Üniversitesi’ne başvurmak ve kabul almak oldukça zor… Başvurunun sistemli ve stratejik şekilde yapılması büyük önem taşıyor. Başvuru yaptıktan sonra kabule kadar devam eden süreçte de dikkatli davranmak gerekiyor. Bu nedenle Stanford Üniversitesi gibi kaliteli ve seçkin üniversitelere başvurmak için uzman kişi ve kurumlara ihtiyaç var. Konu hakkında detaylı bilgi ve destek için Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Read More

Dünyanın en iyi üniversiteleri hangileri? Üniversite tercihi yaparken hangi listelere bakılmalı? Türkiye’deki üniversiteler bu listelerde yer alıyor mu? Nelere dikkat etmeli, nasıl tercih yapmalı? Gelin bu soruları birlikte yanıtlayalım.

Dünyanın En İyi Üniversiteleri Nasıl Belirleniyor?

Dünyanın en iyi üniversiteleri üç önemli liste ile belirleniyor. Bunların başında, Times Higher Education’ın (THE) her yıl yayımladığı liste geliyor. Times Higher Education’ı, QS (Quacquarelli Symonds) World University Ranking ve Şanghay Üniversitesi’nin oluşturduğu ARWU (Academic Ranking Of World Universities) takip ediyor. Özellikle Times’ın çıkardığı liste oldukça önemli. Peki; neden özellikle Times’ın listesi önem taşıyor. Çünkü; 21. yüzyılda üniversiteleri etkileyen inovasyon, üniversite-sanayi iş birliği gibi alanları ön plana çıkartıyor. Peki; neden diğer listelere değil de özellikle bu üç listeye bakmamız gerekiyor? Çünkü; bu üç liste, kriterleri açık ve bilimsel bir şekilde veriyor. Diğer listeler ise üniversitelerin reklam amacıyla kendilerini ön plana çıkarttıkları listeler olabiliyor.

Dünyanın En İyi Üniversiteleri Hangileri?

Peki; 2020 yılında dünyanın en iyi üniversiteleri hangileri? Listelere birlikte bakalım.

QS’in listesinde birinci sırada MIT (Massachusetts Institute of Technology) yer alıyor. İkinci sırada Stanford Üniversitesi, üçüncü sırada Harvard Üniversitesi, dördüncü sırada Oxford Üniversitesi ve beşinci sırada Caltech (California Institute of Technology) yer alıyor. Times’ın sıralaması QS’e göre biraz farklı… Times Higher Education’ın ilk sırasında, Oxford Üniversitesi, ikinci sırada Caltech, üçüncü sırada Cambridge Üniversitesi, dördüncü sırada Stanford Üniversitesi ve beşinci sırada MIT yer alıyor. ARWU henüz 2020 listelerini yayımlamış değil ancak 2019 listelerine göre ilk sırada Harvard Üniversitesi var. Harvard Üniversitesini sırasıyla; Stanford Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi, MIT ve Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley takip ediyor.

Listeler Hangi Kriterlere Göre Oluşturuluyor?

Dünyanın en iyi üniversiteleri listeleri hangi kriterlere göre ve hangi metodoloji ile belirleniyor?

QS için en önemli kriter akademik tanınmışlık. Akademik tanınmışlık liste üzerinde %40 oranında bir etkiye sahip. Akademisyenlerin dünya çapında tanınır olması üniversitenin ön plana çıkmasında oldukça etkili oluyor. İkinci önemli nokta ise bu akademisyenlerin yayınları ve bu yayınlara yapılan atıflar. Bir başka önemli konu ise akademisyen başına düşen öğrenci sayısı… Öğrencilerin mentorluk ile başarı sağlaması ve iyi yerlere gelmesi QS için önemli bir nokta. Bir diğer önemli kriter ise; uluslararasılaşma… Peki; bu ne anlama geliyor? Uluslararası düzeyde öğrencilerin ve akademisyenlerin bir üniversiteye gelmesi ve üniversitelerin farklı ülkelerdeki üniversitelerle yapmış olduğu anlaşmalar QS’e göre bir başka önemli bir kriter…

Times için ise en önemli konu araştırmacıların ve akademisyenlerin sağlamış oldukları öğrenme ortamı. Times Higher Education, öğrencinin öğrenme ortamına birinci derecede önem veriyor. Akademisyen başına düşen öğrenci sayısı ve doktora öğrencilerinin lisansa olan oranı da önem taşıyor. Times’ı diğer listelerden farklı olarak önem verdiği bir diğer kriter ise üniversiteler için ayrılan ücret ve araştırmalar için ayrılan fonlar… Araştırmalar sonucunda elde edilen fonun kuruma aktarılma oranı. Bu özellikler Times’ın listelerinin oluşumda %60 oranında bir ağırlığa sahip. Tıpkı QS gibi, Times için de yapılan atıflar ve bu atıfların dünya çapındaki etkisi önemli bir kriter. Uluslararasılaşma düzeyi de bir o kadar önem taşıyor. Times Higher Education, farklı ülkelerdeki üniversitelerle yapılan anlaşmaları, yurt dışına giden ve yurt dışından gelen öğrenci ve araştırmacıları ve karşılıklı iş birliklerini değerlendiriyor. Times’ın listesini diğerlerinden ayıran bir başa konu ise üniversite-sanayi işbirliği sonucunda elde edilen gelirleri değerlendirmeleri… Üniversitelerin iş dünyasına sağladığı bilgi akışının neticesinde iş dünyasının elde ettiği gelir ile tekrar üniversitelere geri dönüş sağlaması Times için önemli bir nokta…

ARWU Listesi

Şanghay Üniversitesi tarafından oluşturulan ARWU en eski ve en yaygın kabul gören liste… Çünkü; pek çok üniversiteye göre doğru metodoloji ve şeffaflık gibi gerekçelerle ARWU oldukça güvenilir. ARWU, 1500 üniversiteyi değerlendiriyor ve 500’ü için bazı kriterler gözetiyor. Listelerdeki en önemli kriter diğer listeler için de önem taşıyan akademik tanınmışlık. Fakat; akademik tanınmışlık için Nobel Ödüllerinin sayısına bakılıyor. Sadece araştırmacıların değil mezunların Nobel Ödülleri de bu sayıya dahil… Alınan diğer ödüller de bir o kadar önem taşıyor. Kazanılan bilimsel başarı ARWU için oldukça önemli ve ilk göz önünde bulundurulan kriterlerden bir tanesi… İkinci olarak ise yapılan atıf sayısı… ARWU araştırmacıların dergilerde, yaptığı yayınlara bakıyor ve bunların sonucunda aldıkları atıfların da etkisini göz önünde bulundurarak bu listeyi oluşturuyor. ARWU’nun değerlendirdiği bir diğer konu ise, akademisyenin, araştırmasının sonucunda elde ettiği ekonomik değer. ARWU bunu özellikle ön plana çıkartıyor ve buna göre değerlendirme yapıyor.

Türkiye’deki Üniversiteler Listelerde Yer Alıyor Mu?

Times’a göre Türkiye’nin en iyi iki üniversitesi Sabancı Üniversitesi ve Koç Üniversitesi. Bu iki üniversite ilk 500’de yer alıyor. Bilkent, Boğaziçi ve Hacettepe Üniversiteleri ise ilk 550 içerisinde yer alıyor.  QS’te yer alan üniversitelerimiz ise şu şekilde: İlk 500’de 2 üniversitemiz var. Koç ve Bilkent Üniversiteleri. İlk 550 içinde ise Sabancı Üniversitesi, ilk 550 – 600 arasında Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ, 600 ile 650 arasında İTÜ yer alıyor. ARWU’da 2019’a kadar ilk 500’e giren üniversite, İstanbul Üniversitesi idi. 2019’da ise bu durum değişti. İlk 500’de Hacettepe Üniversitesi’ni yer alıyor. 500 ile 600 arasında Bilkent ve Dokuz Eylül üniversiteleri yer alırken, 600 ile 700 arasında ise Erciyes Üniversitesi ve İTÜ bulunuyor.

Neden Vakıf Üniversiteleri Ön Plana Çıkıyor?

Peki; bu listelerde neden vakıf üniversiteleri ön planda? Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi, bu üniversitelerin araştırma üniversitesi olarak araştırmaya çok daha fazla önem vermeleri. İkincisi nokta ise öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının gerçekten dünyanın önde gelen diğer üniversitelerinde olduğu gibi az olması. ARWU özeline bakıldığında ise tıp fakültelerinin daha ön planda olduğu üniversiteleri görüyoruz. Tıp fakültesi olması nedeniyle gelir elde edilmesi, üniversitelerin çok daha ön plana çıkmasına neden oluyor.

Türkiye’deki Üniversiteler Daha Ön Sıralarda Yer Alabilir Mi?

Peki; Türkiye’deki üniversitelerin birkaçının ilk 100’de yer alması hayal mi? Elbette değil. Özellikle son 10 yılda üniversitelerde önemli değişiklikler yapıldı. Devlet üniversiteleri arasından 15 üniversite seçildi ve araştırma üniversitesi olarak belirlendi. Böylelikle üniversitelerin önemli alanlarda araştırma yapabilmelerinin önü açılmış oldu. Bu araştırmalar sonucunda akademik tanınmışlık artacak, akademik tanınmışlığın artması ile beraber yayınlar artacak. Atıflar fazlalaşacak ve değer artacak. Sonuç olarak üniversitelerin bu listelerde üst sıralarda yer alması da mümkün olacak.

Bu listeler aslında her zaman vardı. Ancak; 2004 yılından sonra küreselleşmenin de etkisiyle listeler daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Üniversitelerin sıralaması önem taşıyor ama asıl önemli olan üniversitede üretilecek olan değer ve bireyin mutluluğu ile beraber kendi geleceğini oluşturması. Üniversite tercihi, yurt dışı eğitim, öne çıkan alanlar, mesleklerin geleceği ve geleceğin meslekleri, dünyanın en iyi üniversiteleri ve buna benzer pek çok konuda detaylı bilgi için Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Buhar gücünün kullanılmasına başladığı dönemde yaşanan değişim ne kadar farklı ise bugün Endüstri 4.0 ya da değişim için dijitalleşme de aynı şekilde gündem konusu olmuştur. Henry Ford’un ilk otomobil fabrikasında üretim bandını kullanması oldukça büyük bir farklılıktı.

Ford otomobil fabrikasının getirdiği bant sistemi ve Japon arabalarının devreye girmesi ve üretimdeki değişimi ile bu farklılık başka bir hale gelmiş oldu. Bunun tanı sıra Toyota firmasının inovasyon mantığı bugün üretimimizi tamamen değiştirdi.

Böylelikle üretim her koşul ve her ortamda her yerden takip edilmesi için bizlere imkan doğmuş oldu. Daha verimli daha üretken ve daha farklı şekilde artık üretim sağlanabilmekteydi. Aynı zamanda da müşteri ihtiyacına göre de yeni modellerin ve yeni tasarımların oluşturulması da sağlanmış oldu.

Endüstri 4.0: Küresel Üretim Rekabet Gücü

Deloitte 2013 yılında Küresel Üretim Rekabet Gücü raporuna göre geçtiğimiz 60 yılın endüstriyel güçleri üretim güç ve yetkilerini Çin, Hindistan ve Brezilyanın öncülük yaptığı yükselen ekonomilere kaptırmış durumda.

Yani batı devletleri yüzyıllardır elinde bulundurduğu ya da tuttuğu artık neredeyse kaybetme noktasında. Bununla mücadele etmek için 3 ana unsurda kendilerini geliştirmeye ihtiyaç duymaktalar. Bunlar ise şöyle

  1. Hız: Avrupa Devletleri ürünlerin artık pazara giriş sürelerini azaltmak istiyor.
  2. Esneklik: Aynı üretim hatlarının esnek, farklı ve kişiselleştirilmiş ürünlerin kullanımını kolaylaştırmak istiyor.
  3. Verimlilik: Daha az kas gücü ve girdiği ile yüksek kar elde etmek istiyor.

2011 yılında Hannover fuarında özellikle Almanya Devleti Endüstri 4.0 adında bir kavramı dile getirdi. Bu dile getirmenin en büyük sebeplerinden bir tanesi Almanya’nın otomotiv sektöründeki liderliğini korumak istemesi.

Japonya ise bu değişimi toplum olarak Endüstri 5.0 olarak isimlendiriyor. İngiltere 1. Sanayi Devrimini gerçekleştiren bir merkez olarak da 3. Değişim ya da 4. Endüstri Devrimi ismini kullanıyor.

Amerika Birleşik Devletleri Almanlara karşı pek bir dostane bakmıyor. Bu yüzden Endüstri 4.0 kelimesini kullanmaktan çekiniyorlar ve bu değişimi Dijital Değişim olarak tanımlıyorlar. İsmi ne olursa olsun bu teknoloji her türlü hayatımızın bir parçası olacak.

Endüstri 4.0 İçinde Hangi Teknolojiler Var?

Yani endüstri değişimlerinin içerdiği teknolojiler oldukça fazla. Fakat bunların arasında bazı noktalar ve ana başlıklar oldukça ilgi çekici ve birçoğunu kapsayacak şekilde. Bu teknolojilerin bir kısmı artık dünyada oldukça yaygınlaşmaya başlarken bazıları için ise henüz büyük adımlar atılmadı.

1 – Endüstri 4.0 ve  Siber Fiziksel Sistemlerin Gelişimi

Siber Fiziksel Sistem siber dünyanın içerisinde bilgi alışverişini yöneten ve buradaki verilerin takip işlerini gerçekleştirmeye yarayan sensorlar kullanılarak yapılan işlere verilen genel bir isimdir.

2 – Dikey ve Yatay Entegrasyon

Yani gerçek zamanlı bilginin tüm sistemlerden alınması ve yorumlanmasına verilen isimdir. Üretim süresinde ve aynı zamanda normalde parça olarak bulunan çözüm yollarının birbiri ile konuşabilmesi aynı zamanda da takip edilebilmesine yarayan teknolojidir.

3 – Endüstri 4.0 ve Otonom Robotlar

Çok sayıda robotların imalat sistemlerinde Endüstri 3.0’dan farklı olarak statik olarak değil dinamik bir şekilde, sürekli, her an ve iş yapan robotlar haline gelmesidir. Özellikle otonom robotların gelişmesi üretim ve imalat konusunda oldukça farklı bir nokta ortaya çıkaracak.

4 – Arttırılmış Gerçeklik

Sanal gerçeklik ve gerçeklik dünya tamamen iç içe giriyor ve özel gözlükler sayesinde sanal ortamda geliştirilen her sistem sayesinde gerçekteki sistemleri etkileyecek işlemleri yapabilme seçeneği sunuyor. Özellikle günümüzde oyunlarda arttırılmış gerçeklik son dönemlerin yükselen bir değeri olmakta.

5 – Nesnelerin İnterneti

Bu sistem adından da anlaşılacağı üzere her nesnenin internete bağlanabilmesi ile birbiri ile iletişim halinde olması demek. Bu sayede dünya üzerindeki tüm nesnelerin kontrolü ve fonksiyonel çalışması sağlanmış oluyor.

6 – Büyük Veri ve Analizi

Bu teknoloji oldukça karışık gibi görünen ama çok önemli bir teknoloji olarak dikkat çekmekte. Bu teknolojide toplanan bilgi kümeleniyor ve daha anlamlı bir şekle getirilerek aralarındaki ilişkiler tanımlanıyor ve daha derin bilgilere bu sayede ulaşılıyor.

7 – Bulut Teknolojisi

Veri depolama ve işleme başta olmak üzere her türlü aklınıza gelebilecek bilginin anında belirli bir şekilde korunması ve ulaşılmasına olanak sağlıyor. Telefon ve bilgisayarlarda 2015 sonrası için oldukça yaygın kullanılan bir teknolojidir.

8 – Eklemeli Üretim

Yani üretimde 3 boyutlu yazıcıların yaygın olarak kullanılması. Bugün özellikle yedek parçanın alındığı ya da yedeklenebilecek ürünlerin artık sıfır stok ile takip edilebilmesi mümkün. 3 boyutlu yazıcı teknoloji Çin başta olmak üzere artık dünyanın her yerinde yaygın olarak kullanılan bir teknoloji.

Zaten yaygın olan 3 boyutlu yazıcı teknoloji Endüstri 4.0 ile artık hem daha önemli hem de daha gelişmiş olarak karşımıza çıkmakta. Ülkemizde de bu konuda son 4 yılda büyük bir yönelme bulunmakta.

9 – Şebeke Güvenliği

Çok fazla verinin bulunduğu ve yine bir o kadar sensörün iletişim kurduğu sistemde sorunsuz işlemler yapabilmek neredeyse imkansız. Bu da daha zeki ve daha güvenli bir şebeke sistemi ihtiyacını bizlere sunmakta.

10 – Önleyici Bakım Uygulamaları ve Kalite

Makinelerin birbiri ile iletişim halinde ve insan kas gücünden uzak çalışmalarından dolayı doğabilecek olası sorunları önceden tespit edebilmek için ön görülen, tedbir alınması gerekilen ve endüstri yaşamının daha iyi hale getirilebilmesini sağlamak için var olmayı sağlayan bir sistem olarak dikkat çekiyor.

Yapay Zekânın Önemi

4. Sanayi Devrimi olarak tanımlanan 2008 sonrasındaki gelişim yapay zekâ ile farklı bir boyut kazanmış oldu. Yapay zekâdaki yetkinlik önümüzdeki yıllarda ülkelerin zenginliklerini ve hatta pozisyonlarını bile etkileyici bir rol alacak.

Endüstri 4.0 ya da istediğiniz şekilde bu sanayi devrimini adlandırın. Büyük bir değişim artık bizlere çok yakın. Bu devrimi yakalayamamanın maliyeti çok yüksek olacağını bilerek bu konuda adımlar atmamız gerektiğini unutmamalıyız.

Hem bireysel anlamda hem ülke olarak bu sanayileşmeyi yakalamak için çalışmalar yapmamız oldukça önemli. Bu konuda yapılacak araştırma ve çalışmalara birçok ülke çoktan başlamış durumda.

Read More

Hem üniversite döneminde hem de lise döneminde özellikle yurt dışı üniversiteleri yaz okulu hayatınızda birçok olumlu değişime yol açacaktır. Üniversiteler bir ile sekiz hafta aralığında yaz okulu seçenekleri sunmaktadır. Yurt dışı yaz okullarına başvurup eğitim almanız gelişiminiz ve eğitiminiz için bol getirisi olan bir deneyim olacaktır. Ancak getirilerinin yanı sıra hangi üniversitenin hangi derslerini tercih edeceğiniz konusunda da maksimum verimi alabilmek için stratejik davranılması gerekmektedir. Bu yazımızda bir yandan yurt dışı yaz okulu faydalarına değinirken diğer yandan neye göre program seçilmesi gerektiğini tartışacağız.

Yurt Dışı Yaz Okulu Faydaları

1. Alan Seçiminizi Kolaylaştırır

Lise döneminde yurt dışı yaz eğitimi üniversiteden önce size uygun olan alanı keşfetmenize sağlayacaktır. Dolayısıyla üniversite bölüm seçiminiz daha verimli bir hal alacaktır. Birkaç alan arasında kafa karışıklığı yaşıyorsanız lisedeyken yurt dışı üniversitelerine başvurarak yazın küçük bir üniversite simülasyonu deneyimlemeniz mümkün ve bir hayli yararlı.

2. Alanınızda Deneyim Kazanmanızı Sağlar

Üniversite dönemimde yazın yurt dışında eğitim almanız alanınızda farklı bilgiler edinmenizi sağlayacaktır. Sizin dışınızdaki diğer üniversiteleri tanımanızı sağlayarak ufkunuzun genişlemesine imkan oluşturmak için yurt dışı yaz okulu bulunmaz bir fırsattır. Üstelik uygulamalı bilimler alanında ilerliyorsanız yurt dışı üniversitelerinin laboratuvar çalışmalarına katılmanız alanda sizi farklı kılacak bir deneyim sağlayacaktır. Bu deneyim yoluyla iş ve yüksek lisans başvurularında bir adım önde olacaksınız.

3. Özgüveni Arttırır

Özellikle lise döneminde özgüvene sahip olmak üniversiteyi daha verimli hale getirir. Lise döneminden yurt dışında üniversite bazlı bir eğitim almak sizi üniversitede daha rahat hissettirecek, kendinize olan güveninizi arttıracaktır. Üniversite yıllarında edinilen yurt dışı yaz eğitimi deneyimi ise kendi alanınızda kendinizi daha yeterli hissettirecektir. Farklı ülkelerin ve üniversitelerin kültürleriyle mutlaka eğitim sistemi de değişim gösteriyor. Bu değişimi deneyimlemek alanınızla ilgili farklı, yaratıcı bakış açıları kazandıracaktır. Kazandığınız yeni bakış açıları da alana dair sizi yetkin hissettirecektir.

Yurt Dışı Yaz Okulu Programı Nasıl Seçilmeli?

Eğer lisedeyseniz ilerde okumayı düşündüğünüz alanlarda yurt dışı yaz okulu ders seçiminiz üniversitede okumak istediğiniz alana karar vermenizi kolaylaştırır. Eğer üniversitedeyseniz spesifik olarak alanınızın hangi konularıyla ilgiliyseniz o konuyla ilgili dersler seçmeniz önemli. Alanın hepsine hakim olamazsınız. Örneğin psikoloji alanındaysanız sosyal psikoloji mi ilginizi daha çok çekiyor ya da gelişim psikolojisi mi? Hukuk okuyorsanız alanda hangi konuda uzmanlaşmak istiyorsunuz? Aile hukuku mu icra hukuku mu ya da bambaşka bir alan mı ilginizi çekiyor? İlgi alanınızı daraltarak hep aynı yönelim üzerine deneyimler edinmeniz iş hayatı ve geleceğiniz için sizi daha ileriye taşıyacaktır. Spesifik bir alanda uzmanlaşmak önemli. Bunun yanında farklı hocalardan yurtdışında ders almanız, sizi uzmanlaşmaya adım adım yaklaştıracaktır.

Yurt Dışı Yaz Okulu için Üniversite Seçimi

Diğer bir yandan yurt dışı yaz okulu olarak seçeceğiniz üniversite de mühim bir konu. Stanford, MIT, Harvard, Columbia üniversiteleri alanında uzman hocalarla kuşkusuz sizde değişim yaratacak üniversitelerdir. Bunun dışında ilerlenmek istenen alanla birlikte gelecek hedeflerine yönelik seçimler yapılması en mantıklısı olacaktır. Üniversitelerin akademik kadroları inceleyerek hedefinize uygun hocalara ulaşıp laboratuvar çalışmalarında gönüllü görev alma talebinde bulunmak alternatif yaz okulu seçeneğidir. Yazınızın 8 haftasını yurtdışı eğitimleriyle, sizi geliştirecek fırsatlarla donatmanız geleceğinizi pozitif yönde şekillendirecektir.

Bu konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki Youtube videomuzu izleyebilirsiniz.

Read More

AP sınavı ve AP programı, lise öğrencilerini üniversite müfredatına hazırlamayı amaçlayan bir sistem. AP, Amerika Birleşik Devletleri merkezli bir program ve College Board tarafından uygulanıyor. Açılımı, Advanced Placement yani Türkçe karşılığı İleri Düzey Yerleştirme Programı. AP,  Avrupa ve Türkiye’de dahil olmak üzere pek çok ülkede kabul gören yaygın bir program. Öğrenciler program kapsamında üniversite müfredatını içeren dersler alıyor ve bu derslerin sınavlarından elde ettikleri skorlarla sertifika almaya hak kazanıyorlar. IB’nin aksine, dersleri almadan sınavlara girmek mümkün. AP, öğrencilere üniversitenin ilk yılında program kapsamında almış oldukları derslerden muaf olma imkanı sağlıyor hatta bu dersler kredi olarak sayıldığı için mezuniyet notuna bile etki ediyor.

AP Programını başarıyla tamamlayan öğrenciler üniversite düzeyinde dersler almış oldukları için akademik hayata hazır olarak kabul ediliyorlar. AP almış öğrenciler hem üniversite kabul süreçlerinde hem de üniversite eğitimleri süresince rakiplerinden birkaç adım önde olabiliyorlar. Bu yüzden AP, dikkatle takip edilmesi gereken son derece önemli bir program.

Burada altı çizilmesi gereken oldukça önemli bir nokta var. Advanced Placement sınavının sadece İngiltere başvuruları için gerekli olduğu düşünülüyor. Bu tamamen yanlış bir düşünce ve yanlış bir izlenim… AP sınavı az önce de ifade ettiğimiz gibi Amerika merkezli ve Amerika’daki üniversitelerin kabul sürecinde de geçerli olan bir sınav. Aynı zamanda Kanada, İngiltere, Hollanda, Almanya gibi ülkelerde ve dünyanın en kaliteli ve köklü üniversitelerinde de Advanced Placement kabul görüyor.

College Board 2020 yılında AP sınavı (Advanced Placement) için farklı bir gündem oluşturdu. Bu yıl itibariyle College Board, üniversitelerin taleplerini alarak sınavlarda dikkat edilmesi gereken kriterlerin, öğrenci seçimleri konusunda yapılacak stratejik değişikliklerin ve buna benzer kritik önem taşıyan noktaların belirlenmesini istiyor. AP, 2020 ve sonrasında belli alanlara daha fazla önem verecek. Bunların başında ilk olarak Bilgisayar alanında verilen AP sınavı geliyor. İkinci olarak ise Fizik alanının önemine vurgu yapılıyor. Adım adım değişmeye başlayan bu kuralları dikkatle takip etmek gerekiyor.

Bu değişimlerle birlikte 2020 ve sonrasında Türkiye’de AP dersleri alacak ya da sınavlarına girecek olan öğrencilerin hangi yılda hangi sınava gireceğini planlıyor olması özellikle üniversiteye kabul süreçleri anlamında oldukça kritik bir nokta. Bu konu yalnızca Türkiye’deki öğrencileri değil Amerika, İngiltere, Hollanda ya da AP sınavının kabul gördüğü herhangi bir ülkede AP derslerini alacak ya da AP sınavlarına girecek olan öğrencileri de ilgilendiriyor.

Liseler AP Konusunda Nasıl Bir Politika İzliyor?

Şu an Türkiye’de bulunan liselerde AP ve IB programları için farklı politikalar uygulanıyor. Robert Koleji, TED Okulları, Üsküdar Amerikan Lisesi gibi bazı liseler, kendi müfredatlarında AP Programını barındırıyor. Koç Özel Lisesi, Terakki Vakfı Okulları gibi liseler ise IB Programını ön plana çıkaran liseler arasında yer alıyor. Fransız Okulları, İtalyan Lisesi gibi yabancı özel okullar ve fen liseleri ise farklı bir politika izliyor.

Eğer okuduğunuz lisede AP programı varsa bu sizi rakiplerinizin birkaç adım önüne geçiriyor. Özellikle 12. sınıfta alınan AP dersleri transkripte yansıdığı için, üniversite kabulleri anlamında öğrencilere büyük bir avantaj sağlıyor. IB programına katılıp, IB sınavlarını alan öğrenciler için de benzer bir durum söz konusu… Türkiye’de Kasım ayında ve Mayıs ayında IB sınavlarına girmeniz mümkün. Ancak IB sınavlarına giren öğrenciler predicted skorlar ve gerçek skorların birbirini tutmaması gibi bir problemle karşılaşılabiliyor. Bu durum predicted skorlar ile üniversiteye kabul edilen öğrencilerin kaydının silinmesine varan ciddi sorunlara yol açabiliyor. Bu problemi aynı derslerin benzerlerini AP sınavlarında alarak çözmeniz mümkün.

Örneğin; High Level Matematik alıyorsanız, yüksek bir skor elde etmeniz zor olabiliyor. Bu noktada şöyle bir yönteme başvurmak uygun olacaktır; 11. sınıfın mayıs ayında AP Calculus BC sınavına girerek yani İleri Seviye Matematik alarak matematik alanında skorunuzu garantilemiş olursunuz. Bu şekilde Oxford Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi, Stanford Üniversitesi gibi köklü üniversitelere başvuru sürecinde şansınızı arttırabilir ve kabul alabilirsiniz.

Fen liselerine ve özel yabancı liselere gelecek olursak… Özel yabancı okulların içerisinde Abitur, Matura ya da Maturity veren okulların sayısı oldukça az. Örneğin; Pierre Loti Lisesi dışında hiçbir Fransız Okulu, Uluslararası Bakalorya (IB) ya da Fransız Bakaloryası vermiyor. Peki; öğrenciler bu noktada ne yapmalı? Öğrencilerin böyle bir durumda, AP sınavlarına dışarıdan hazırlanması gerekiyor. Peki, AP sınavlarına dışardan hazırlanmak nasıl bir avantaj sağlıyor? En büyük avantajlardan biri çok daha kaliteli ve seçkin üniversitelere kabul edilme şansının artıyor olması. Aynı zamanda bu yöntem yüksek oranda burs alma gibi bir avantaj da sağlıyor. Bu sebeple öğrencilerin okudukları liselerin politikalarına göre kendi ihtiyaçlarını organize etmeleri gerekiyor.

Fen liseleri, STEM alanında yani Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji, Bilgisayar gibi alanlarda Türkiye’de ve dünyada en iyi müfredata sahip liseler olarak biliniyor. AP almak, kendi müfredatlarında da AP dersleri yer aldığı için fen lisesi öğrencileri açısından oldukça kolay. Fen lisesi öğrencilerinin bunu göz önünde bulundurarak stratejik davranmaları gerekiyor.

AP ve AYT Benzerliği

Bildiğiniz gibi Türkiye’de bir üniversiteye yerleşebilmek için TYT ve AYT sınavlarına girmek gerekiyor. AP sınavı konuları aslında AYT sınav konularının birebir aynısı. AYT sınavına hazırlanan bir öğrenci bu anlamda AP programına da katılabilir veya AYT sınavına hazırlanırken sadece AP sınavı alabilir. Bunu yapmak öğrenciye her iki sınav içinde avantaj sağlayacaktır.

AP Sınavlarını Ne Zaman Almak Gerekiyor

Peki; hangi yıl hangi AP dersini ya da AP sınavını almak gerekiyor? Ne zaman ve ne şekilde ders çalışmaya başlamalı? Hangi lisede okuyor olursanız olun en kritik dönem 11. sınıf. Bu sebeple 11. sınıfın mayıs ayında gireceğiniz sınav en kritik sınav. 12. sınıfta ise iki ya da üç ders alarak başarınızı ve kabul şansınızı arttırmanız mümkün. Aynı zamanda AP dersleri üniversitede kredi yerine geçeceği için de öğrenciler için avantaj sağlıyor.

Üniversitelerin Kabul Stratejileri Değişiyor

2020 ve 2050 arasında, araştırma üniversitelerinin ve köklü bazı üniversitelerin öğrenci kabullerinde dikkat edilecek unsurlar ve kabul stratejileri farklılık gösterecek. Meslek seçimleri artık değişiklik gösteriyor ve üniversiteler de bu anlamda risk altındalar. Bu sebeple kabul edecekleri öğrencileri farklı bir stratejiyle seçmek istiyorlar. Bu değişikliklerin ve bu stratejilerin dikkatle izlenmesi gerekiyor.

Bu süreçlerin takibi, sınavlara hazırlık süreci, üniversite başvuru süreci gibi kritik dönemlerde profesyonel yardım almak öğrenciler için en doğru yöntem. Profesyonel bir yardım başarı oranınızı arttıracağı gibi hedeflerinize daha kolay ulaşmanız konusunda işinizi kolaylaştıracaktır. AP sınavı, üniversite başvuruları, meslek seçimi, geleceğin meslekleri ve daha pek çok konuda detaylı bilgi ve destek için Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

College Board, her yıl çözüm ortağı ETS ile birlikte Advanced Placement (AP) hakkındaki önemli gelişmeleri değerlendirmek ve yeni stratejiler belirlemek amacıyla; Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida Eyaletinde konferans düzenliyor. 2020 ve sonrasında AP sınavı ile ilgili bazı değişiklikler yaşanacak ve bununla ilgili dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Eğer yurt dışı eğitim hedefiniz varsa ve kaliteli bir üniversitede eğitim almak istiyorsanız bu yazımızda bahsedeceklerimiz sizi de yakından ilgilendiriyor.

Yükseköğrenim adım adım araştırma üniversitelerine doğru gidiyor. Bu sebeple; AP sınavı alan öğrenciler daha fazla tercih edilen bir konuma geliyorlar ve üniversiteler AP sınavıyla artık daha fazla ilgileniyorlar. Yalnızca; Amerika’da değil; Kanada, İngiltere gibi ülkeler başta olmak üzere pek çok Avrupa ve Uzak Doğu ülkesi de Advanced Placement kapsamındaki sınavlara ilgi gösteriyor.

En Etkili Sınavlardan Biri Advanced Placement Olacak

College Board yalnızca üniversitelerin taleplerini almıyor elbette. Aynı zamanda içeriklerin nasıl yapılandırılması gerektiği konusunda uzmanlar, profesörler ve araştırmacılar ile birlikte çalışıyor. Bu bağlamda müfredatlar yenileniyor. Aynı zamanda tüm ders kitapları ve kaynakların da yenilenmesi planlanıyor. Son 5 yıllık sürece bakıldığında ve 2020 sonrası dönem değerlendirildiğinde en etkili sınavlardan birinin AP sınavı olacağı görülüyor. Bunun en önemli sebeplerinden biri AP’nin öğrencilerin okula bağlı olmadan çalışabilecekleri ve katılabilecekleri bir sınav haline dönüşüyor olması. Advanced Placement sınavlarının neredeyse tamamı, dünyanın en iyi üniversiteleri tarafından tanınıyor. AP sınavı, 5 üzerinden değerlendirilen bir sınav ancak bazı üniversiteler 3 puanı bile kredi olarak kabul edebiliyor.

2020 itibariyle AP Art sınıflarında yapılan çalışmaların değerlendirilmesinde büyük değişiklik var. Artık Mühendislik Fakülteleri bile Art Studio sonuçlarını isteyebiliyor. Yani artık sadece Mimarlık, İç Mimarlık, Endüstriyel Tasarım, Güzel Sanatlar gibi bölümler için değil; Mühendislik fakülteleri için bile AP Art derslerini alabilir ve bu sayede çok iyi üniversitelere kabul edilme şansı yakalayabilirsiniz.

Üniversiteler Advanced Placement Almış Öğrencilere Yer Vermek İstiyor

Bir diğer önemli konu ise IB ile ilgili. IB’de yalnızca High Level dersler belli bir ortalamanın üzerinde olduğunda üniversite kredisi olarak sayılıyor. Bu nedenle, AP öğrencilere üniversite için çok daha fazla avantaj sağlıyor. Üniversiteler AP almış öğrencilere daha fazla yer vermek istiyorlar çünkü; AP almış öğrenci kendisi farklı alanlarda kanıtlamış oluyor. Bu noktada AP, 2020 ve sonrası için bazı kararlar aldı. Bu kararlardan bir tanesi de belli alanlardaki içeriklerin daha uygun hale getirilerek üniversiteye adapte edilmesi. Herhangi bir üniversitede alacağınız Bilgisayar, Biyoloji gibi derslerin AP kapsamında ve çok daha yakın bir seviyede alınıyor olması oldukça önemli ve avantajlı bir durum.

Bilgisayar Dillerini Bilmek Önem Taşıyor

2020 itibariyle AP için en önemli konulardan bir tanesi “Computer Science” yani Bilgisayar Bilimleri… Neredeyse tüm alanlar, hatta sanat alanları bile Bilgisayar Bilimleri istiyor. Üniversiteler bu yöndeki taleplerini College Board’a iletmiş durumda. Öğrencilerin her seviyede ve her alan için Bilgisayar Bilimleri konusunda uzmanlaşması bekleniyor.

Yakın geçmişte üniversiteler için İngilizce bilmek en önemli kriterlerden biriydi. Endüstri 4.0 ve dijital dönüşüm çağında ise herkesin bilgisayar dillerini biliyor olması gerekiyor. Üniversiteler ise artık bilgisayar dillerini yalnızca bilen insanları değil bu alanlarda yetkin olan insanları tercih ediyor. Örneğin; Java ya da C++ bilmenin ötesinde, bu diller ile birlikte bir uygulama, bir program, bir web sitesi yapabilmeniz ve bunu çeşitlendirmeniz bekleniyor.

Özellikle 2020-2050 yılları arasında eğitim teknolojileri anlamında da büyük değişimler yaşanacak. Öğrencilerin bu değişimlere ayak uydurması için çalışmalar yapılması, içerikler ve ders seçimleri konusunda oldukça titiz davranılması gerekiyor. AP, yurt dışı eğitim, eğitim teknolojileri, meslek seçimi, geleceğin meslekleri, üniversite başvuruları gibi konularda detaylı bilgi ve destek almak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın web sitesini ziyaret edebilir, iletişime geçebilir, YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Sürdürülebilirlik uzun zamandır tartışılan bir kavram. Sürdürülebilirlik kelimesi; sözlük karşılığı olarak daimi olabilme, üretkenlik ve çeşitlilik bağlamında devamlılığı sağlayabilme anlamını taşıyor.  Bu kavram, ilk olarak Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından hazırlanan 1987 tarihli raporda kullanıldı. Sürdürebilirlik kavramı aynı zamanda; doğal kaynaklardan tüm insanların eşit şekilde yararlanmasını, çevre dostu materyallerin ve teknolojilerin kullanımının yaygınlaşmasını ifade ediyor.

Yaşadığımız dünyanın, ülkenin, şehrin sürdürebilirlik kavramı çerçevesinde var olmasını sağlamamız gerekiyor. Özellikle çok göç alan şehirler ve metropoller için sürdürebilirlik kavramı büyük önem taşıyor. Sürdürülebilirlik, yalnızca ekonomik bir iyileştirmeyi değil; eşitlik ve kapsayıcılığı da içinde barındıran bir kavram. Eşit haklarla, şehirde yaşayan her bir bireyin koşullarının iyileştirilmesini ifade ediyor. Sürdürülebilirlik kavramı içinde; yeşil alanların korunması en önemli noktalardan bir tanesi…

Sürdürülebilirlik Herkes İçin Önem Taşıyor


Sürdürülebilirlik artık yalnızca yerel hükümetleri değil; şirketler, sivil toplum kuruluşları ve bireyleri de ilgilendiriyor. Bu kavramın doğru anlaşılması ve uygulanması büyük önem taşıyor. Daha iyi bir dünya ve daha kaliteli bir yaşam için genç kuşakların temel ihtiyaçlarının karşılandığı ve gelecekte de karşılanabileceği bir sisteme ve sağlam bir stratejiye ihtiyaç duyuluyor. Dünya üzerinde varlığını sürdüren her bir bireyin, huzur, adalet, barış ve refah içinde yaşamasının sağlanması gerekiyor. Kavramın çevresel boyutuna bakıldığında ilk göze çarpan; doğada yaratılan tahribatın azaltılabilmesi ve kaynakların daha etkili kullanılmasının gerekliliği…

Akıllı Şehirler

Geçtiğimiz 5 yıllık süreçte akıllı şehirler ile birlikte durum oldukça farklılaştı. 2015 yılında Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri hazırlandı ve dünyanın pek çok farklı şehrinde bu hedefler devreye sokuldu. Londra, New York gibi metropollerde sürdürülebilirlik, akıllı şehirler bağlamında kritik bir role sahip. Bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığıyla; kaynak tüketimi, toplam maliyet ve kaynakların gereksiz kullanımını azaltmayı hedeflenen şehirler, akıllı şehirler olarak ifade ediliyor.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri

Sürdürülebilir kalkınma ile ilgili belirlenmiş 17 hedef bulunuyor.

  1. Nerede ve kaynağı ne olursa olsun yoksulluğu sona erdirmek
  2. Sürdürülebilir tarım, gıda güvenliği sağlamak. Açlığı sona erdirmek ve beslenme olanaklarını geliştirmek.
  3. İnsanların, her yaşta refah içinde ve sağlıklı yaşamasını sağlayabilmek…
  4. Herkes için eşit ve yaşam boyu eğitim imkanı yaratmak.
  5. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, kadınları ve kız çocuklarını toplumsal alanda güçlendirmek.
  6. Herkesin sağlıklı suya kavuşmasını sağlamak ve suyun sürdürülebilir yönetimini garanti altına almak.
  7. Herkes için erişilebilir, güvenilir, sürdürülebilir, temiz enerji sağlamak.
  8. Sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı sağlamak, herkes için istihdam yaratmak ve insan onuruna yakışır işler ve çalışma koşulları sağlamak
  9. Dayanıklı altyapı inşa etmek ve sürdürülebilir sanayi ile yeni buluşları teşvik etmek
  10. Ülkelerin kendi içinde ve diğer ülkelerle ilişkilerindeki eşitsizliği azaltmak
  11. Kentleri güvenli, güçlü ve sürdürülebilir kılmak
  12. Sürdürülebilir üretim ve tüketim sağlamak
  13. İklim değişikliği ve etkileri ile mücadele etmek. Bunun için acil olarak adım atmak.
  14. Deniz kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma için korumak ve sürdürülebilir şekilde kullanmak
  15. Karasal ekosistemleri korumak, restore etmek ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak, çölleşme ile mücadele etmek ve biyoçeşitlilik kaybını önlemek
  16. Herkesin adalete erişimini sağlamak
  17. Sürdürülebilir kalkınma için küresel anlamda iş birliklerini artırmak ve bu ortaklıkların avantajlarını kullanmak.

Sürdürülebilirlik yaşadığımız dönem ve geleceğimiz için kilit bir role sahip. Yaşadığımız şehirlerin sürdürülebilir olması ve sürdürülebilir kılınması yaşam kalitemiz, geleceğimiz ve gelecek kuşaklar için büyük bir önem taşıyor. Bu konuda tüm bireylerin ve özellikle de uzmanların pek çok sorumluluğu var. Attığımız her adımın yarın için taşıdığı önemi unutmayarak daha stratejik ve daha sistemli davranmaya dikkat etmemiz oldukça önemli. Sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma hakkında merak ettikleriniz ve sormak istedikleriniz için Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilir, web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Read More

21.yüzyılın olmazsa olmazı teknoloji, hayatımızın her alanına girmiş durumda. Oynadığımız oyunlardan, öğrenme ve öğretme şekillerimize, meslek seçimi ve kariyer planlarımıza kadar attığımız her adım ve neredeyse tüm yaşam biçimimiz teknolojiden etkileniyor.

Geleceğin Meslekleri

Günümüzde teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki; kimi zaman uyum sağlamakta zorlanabiliyoruz. Peki teknoloji; geleceğin mesleklerini ve meslek seçimlerini nasıl etkileyecek? Gelin göz atalım.

Bugün, otomotiv sektöründe söz sahibi olan pek çok şirket; otonom yani sürücüsüz araçlar üzerine çalışıyor. Dronelar, bir süredir reklam sektöründen güvenlik sektörüne kadar hayatımızın neredeyse her alanında yer alıyor. Yakın geçmişte yalnızca bilim kurgu filmlerinin aktörleri olan robotlar kimi mesleklerde insanların yerini almaya başladı bile. Distopik filmlerde karşılaştığımız yapay zeka hızla hayatımızın merkezine doğru ilerliyor.

Tüm bunlar; kas gücü ve insan zihninin teknoloji karşısında çaresiz kalmaya başlayacağı bir geleceğin fotoğrafını çekiyor aslında. Bu da; yakın geçmişte ve bugün hayatımızda var olan birçok mesleğin yok olduğu ve olmaya devam edeceği ve yeni meslek alanlarının hayatımıza gireceğini gösteriyor. 3D üretim mühendisliği, robot mühendisliği, yapay zeka eğitmenliği, veri analizi uzmanlığı, DNA programcılığı, iklim mühendisliği, alternatif enerji mühendisliği, drone pilotluğu, artırılmış gerçeklik geliştiriciliği gibi birçok meslek geleceğin meslekleri arasında yer alıyor ve bu mesleklere her gün yenileri ekleniyor. Biyoteknoloji, nanoteknoloji, uzay teknolojileri, yenilenebilir enerji teknolojileri gibi alanlar hayatımızda yerini aldı bile.

Dijital Çağda Edinilmesi Gereken Beceriler ve Teknoloji

Geleceğin mesleklerinde; teknoloji, yazılım ve kodlamanın ön plana çıkacağı öngörülebilir bir gerçek. Bu bağlamda, öğrencilerin yeni nesil teknolojilere adapte olacakları beceriler edinmesi bir gereklilik haline geldi. Problem çözme, eleştirel düşünme, bilgi teknolojileri okuryazarlığı, disiplinler arası entegrasyon, yaratıcılık ve girişimcilik bu becerilerden bazıları. Bugün gerek üniversite başvurularında; gerek kariyer alanında yapılan başvurularda bireylerin bilgi düzeylerinin yanında sözünü ettiğimiz becerilerin de ölçülmesi amaçlanıyor. Üniversite kabul süreçlerinde uygulanan sınavlar, iş görüşmeleri sırasında uygulanan sınav ve mülakatlar bu becerileri de ölçebilecek şekilde hazırlanıyor ve uygulanıyor.

Becerilerin geliştirilebilmesi aslında hedeflenen alan çerçevesinde şekillenen bir durum… Alanın dinamikleri beceri gelişim sürecini de etkileyebiliyor. Öğrencilerin becerilerini hızlı ve verimli bir biçimde geliştirebilmeleri için konunun uzmanlarından destek almaları, düzenli geri bildirim ve yine teknolojiden faydalanmaları gerekiyor.

Teknoloji ve eğitim alanında son gelişmeleri takip etmek için ABA Innolab’in web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Geleceğin meslekleri, eğitim, meslek seçimi gibi konularda detaylı bilgi ve destek için ise Doç. Dr. Gamze Sart’ın web sitesini ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Yapay zeka (AI) gün geçtikçe daha da gelişmeye devam ediyor. Dünya üzerinde ciddi anlamda en çok çalışılan konulardan bir tanesi AI konusu. Hem ülkemizde hem de dünya da tüm çalışmalar ve ilgi bu yöne kaymış durumda.

Dünya bilim haritalarına baktığımızda her ülkede en fazla alınan patent bu alan içerisinde. Yapay zekâ insan gibi davranışlar sergileme ve sayısal mantık yürütme gibi birçok yeteneğe sahip olan yazılım ya donanımlara verilen isim olarak da bilinmekte.

Ya da daha kısa bir şekilde bilgisayarların insanlar gibi düşünülebilmesine verilen bir isimdir. Bu sistemler yaşamımızın her alanında olduğu yaşam kısmında da devim yapacak bir teknolojidir. Dünya üzerindeki sağlık hizmetleri yapay zekâ ile önemli bir değişme olacak. Hatta günümüzde yapay zeka sağlık hizmetlerine girmiş durumda.

Yapay Zeka Sağlık Sektörünü Nasıl Değiştirecek?

Bu alanda ilk dikkat çeken ve yaygın olan konulardan bir tanesi hastalıkların teşhisi. Bu günlerde özellikler 23andMe adında yeni bir start – up projesi bu konuya verilecek en iyi örneklerden bir tanesidir.

Bu start – up projesi sadece bir tükürük örneği ile sizin belli bir şekilde genetik hastalıklarınızı teşhis edebilecek bir proje olarak dikkat çekiyor. Eskiye göre hastalık teşhisi artık çok daha farklı bir konumda.

Genetik haritalar çıkarılıyor ve sizin aile yapınız içinde kanser olabilme olasılığınız önceden öngörülebiliyor. Yıllar süren tıp eğitimi aslında uzun süren bir tecrübeye dayalı bir eğitim. Öğrencilerin 2 – 3 yıllık eğitiminden sonra daha çok gördüğü vakalar üzerinden teşhis koyabilmesi bu mesleğin en önemli sırlarından bir tanesi.

Ama işin içine yapay zeka girdiği zaman durum değişiyor. Elinde o zamana kadar çıkmış tüm makaleler ve hastaların üzerinden çıkmış tüm raporlar bulunuyor. İnsan beynine göre bu yapay zekâların oluşturmuş olduğu tetkik ve teşhis çok daha odaklanmış durumda oluyor.

Makine öğrenmesi özellikle derin öğrenmeyi destekleyerek hastalığın ana sebeplerini ortaya çıkartabilecek pek çok veriyi değerlendiriyor ve ilişkilerini bulabiliyor. Ayrıca bulduğunuz bu tetkik sizin bir sonraki seferde daha etkin olmanıza olana sağlıyor.

Yapay Zeka: Robot Ameliyatları

Birçok cerrahın en sıkıntı çektiği noktalardan bir tanesi seri halde yapılan ameliyatlar. Yapay zekâların getirdiği devrim ile karşımıza yapay zekâların ve robotların yer aldığı teknolojik ameliyathaneleri çıkartıyor. Bu ameliyathaneler doktorlara aşırı derecede destek olarak onların işlerini kolaylaştırıyor.

Yapay zekâ ile geliştirilen sistemler hastaları ameliyat öncesi baştan sona analiz ediyor. Bu yapılan analizler sonucu ameliyat edecek doktora yol gösterici bir rol alıyor. Bu sistem ayrıca geçmişte yapılan ameliyatlardaki verileri bir araya getirip değerlendirerek daha etkili cerrahi tekniklerin geliştirilmesinde etkili oluyor.

Yapılan araştırmalara göre yapay zekâ destekli ameliyatlarda karmaşıklıklar 4 ile 5 kat azalmakta. Buna ek olarak hastaların hastanede ameliyat sonrasın kalma süreleri de yüzde 21 oranında azalıyor. Ameliyatların dışında bu sistemler acil servisler için de oldukça kolaylaştırıcı bir seçenek oluyor.

Zaman karşı bir yarışın yaşandığı acil servislerde örneğin trafik kazasın geçiren birisine doğru teşhis ve etkin bir tedavi yapılabilmesi içi çok fazla görüntünün ve hastanın tıbbı geçmişinin incelenmesi gerekiyor.

Yapay zeka ve derin öğrenme algoritmaları sayesinde bu verilerin daha hızlı analiz ederek doktorlara yol gösterdiği önemli bir nokta olarak dikkat çekiyor.

İlaç Geliştirme ve Yapay Zekâ

İlaç geliştirme oldukça pahalı bir süreçtir. Hatta ortalama olarak 4 yıl ve 7 yıl arası bir süreçte ilaç geliştirilebiliyor. İlaç geliştirirken analitik sürenin büyük bir kısmı makine öğrenmesi ile çok daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmekte ve denenmekte.

Bu durum ise uzunca yıllar sürecek araştırmaları oldukça kısaltıyor. Bunun yanı sıra ise milyonlarca dolarlık yatırımların maliyetini oldukça azaltıyor. Yapay zekâ ilaç geliştirmenin 4 temel aşaması içerisinde de kullanılmakta. Bu aşamalar ise şöyledir;

  1. Müdahale edilecek hedeflerin belirlenmesi,
  2. Olası ilaç adaylarının belirlenmesi,
  3. Kliniklerin içinde yapılan deneylerin hızlanması,
  4. Hastalığın teşhisine yönelik biyo işaretlerin bulunmasıdır.

Düşünebilen yapay zeka, algoritmalar ve robotlar ilaç geliştirme ya da yeni aşı çalışmalarında oldukça etkin olarak kullanılmakta.

Yapay Zeka: Kişiye Özel Tedavi İmkanı

Yapay zeka algoritmaları ve robotların sağlık sektöründe bir diğer etkin olarak kullanıldığı ve ileride daha sık kullanılacağı kısım ise kişilere göre özel tedavi imkanı sunmasıdır. Mümkün olabilecek en kısa zamanda yapay zekâyla birlikte kişilere uygun ilaçların ve tedavilerin bulunmasına ardından ise uygulanmasına yol vermekte.

Bu gelen yeni sistemler ile artık tek tip tedavi yöntemleri tarihe karışıyor. Kişilerin durumlarına özel tedavi seçeneği ile hastaların çok daha çabuk iyileşmesine ve uzun bir hayat sürmelerine de olanak sağlanmış oluyor.

Makine öğrenimi bu karmaşık istatiksel çalışmayı otomatik hale getirebiliyor ve hastanın belirli bir tedaviye vereceği tepki tespit ediyor. Ardından ise alınacak olan tedbirler için de yol haritaları çıkartıyor.

Ortaya çıkan ön görüler doktorların nasıl bir tedavi uygulayacağı konusunda işlerini çok fazla kolaylaştırmış oluyor. Doktorlar bu sayede tam nokta atışı yapacağı bir tedavi ile hastanın en kısa sürede iyileşmesini ve hastanın 5 – 10 – 20 hatta belki de 30 yılını ön görebileceği bir tedavi yöntemi uygulayabiliyorlar.

Gelecekte Yapay Zekâ ve Sağlık

Yapay zekâ ile ön görülen gelişimler bu bahsettiğimiz noktalar olsa da ilerleyen yıllarda nasıl bir gelişim göstereceği oldukça merak konusu. Uçsuz bucaksız bir alan olan yapay zekâ yıllar geçtikçe bunlardan çok daha ileriye gidebileceği bilinmekte.

Dünyada hasta birey sayısı her gün artış göstermek. Sağlık sektörü bir yandan bu hasta sayısını azaltmayı hedeflerken bir yandan da yeni çıkan hastalıklar ile mücadele ediyor. Yapay zeka ve makine öğrenmesi bu mücadelede sağlık çalışanlarının en büyük destekçisi olarak görülmekte.

Read More